9 Nisan 2011 Cumartesi

SICAK KEK


Eskiden, bizler daha küçükken nasıl geçerdi pazar günleri hatırlayanınız var mı? Bizim pazar günlerimiz muhteşem geçerdi. Genelde misafirimiz olurdu. Vilo pastalar, kekler yapardı. O zamandan çok severim fırından yeni çıkmış, dumanı üzerinde  keki. Allahtan  keki sıcak yemeyi seven bir adamla evlendim de sürüyor gelenek. Herneyse; renkli televizyonlarda yeni çıkmıştı, bizim evede bir gün kucağında getirmişti babam; Grundig marka bir tane. Çıldırmıştık sevinçten.




Salonun ortasında, hayatımıza uzun yıllar ortaklık eden mermer bir sehpamız,  ahşap oyma kolları olan mavi kadife koltuklarımız vardı. Koltuklara büyükler yerleşir, biz çocuklar da mermer sehpanın etrafına çömerdik. ''Kara Şimşek'' adlı dizi başlayınca pür dikkat izlerdik. Hele biz çocukları, sormayın gitsin. Hafta içi televizyon falan kesinlikle yasaktı, çünkü. Bir de ''Dallas'' adlı bir dizi vardı. Haftaiçi  gösterilirdi galiba. Vilo bizi farkedip zılgıtı atana kadar, merdivenleri sessizce tırmanıp replikleri dinlerdik; ne anlıyorsak.  Babalar hep yanımızdaydı, eskiden. Öyle entel tüntel özel zaman geçirmeler falan yoktu.


Şimdi nasıl? Bizim evde cumartesi akşamından sarıyor muhabbet; yarın ne yapacağız. Gerçi benim çocuklar genellikle ''kim gelecek anne'' diye sorarlar. Alışveriş merkezlerinden çocukları mümkün olduğunca uzak tutmak istediğimden kışın genellikle evde geçiyor pazar günlerimiz. Hele bir de misafir varsa değmeyin keyfimize. Vilo gibi pasta çöğrek pişirip; orta sehpanın üzerinde hepberaber yemek kadar zevklisi yok.

Baharlarda; sonbahar, ilkbaharda yapılacaklar listesi vardır muhakkak. Genelde de Elif'e göre hazırlardık. Vapura, çift katlı otobüse binmek, hayvanat bahçesi ziyareti, lunapark eğlencesi,  Kız Kulesi keşfi gibi etkinlikler; bu baharda Oğuz için organize edilmeli. Artık kimselerin köyü kalmadı ki; yazları gidilse cümbür cemaat...Çocuklar; yollarda akan sulardan desturla atlasınlar, bahçelerde ellerinde ekmek arası peynirle kudursunlar, ota samana bulansınlar hatta bitlensinler. Geçen haberleri izliyorduk. Tarlada çalışırken türkü söyleyen çocukları görünce arkadaşım ''ulan çocukların haline bak. İmkansızlıklar içinde geçiyor çocuklukları'' dedi. Bense ''Keşke bizim çocuklarımızda en az onlar kadar, çocukluklarını yaşayabiliyor olsalar'' dedim. Sizce de öyle değil mi?

Doğrusu; benim asıl alışveriş merkezlerinde, alışveriş yapan anne babaların çocuklarını oyalamak için kurulmuş olan oyun parklarında oynayan çocukları görünce içim acıyor. Tarlalarda ya da oynayacak sokakları olan mahallelerde oynayan çocukları görünce içim coşuyor, onlar adına mutlu oluyorum. Tembellik etmeyelim, teslim olmayalım. Ağaçlarımızı, hatta artık sokaklardaki yabani çalıları bile koruyalım, korumayı öğretelim. Boşa akan sularla nelerin akıp gittiğini  anlatalım. Bırakalım sevsinler, dokunsunlar sokak hayvanlarınada. Toplum içinde çocuklarla; abuk sabuk ingilizce konuşacağımıza türkçeyi doğru konuşmayı öğretelim.(Ayrıca eklemeden geçemeyeceğim böyle hatunlarada gıcık oluyorum.Gerçi bu türlerin, sahip oldukları kelime haznesi  tartışılır) Dinleyelim anlattıklarını, odalarına bilgisayar ya da yelevizyon başına yollamayalım çocukları. Sonra fırınından yeni çıkmış keki koyalım, yer örtüsünün üzerine döke saça yiyelim hepberaber. Herkese keyifli haftasonları diliyorum.

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

Hiç yorum yok: