Bugün, 23 Nisan etkinlikleri kapsamında hazırlanan bir organizasyona katıldık. Etkinlik manyağı olduk geldik. Hele Erdo ve benim nasıl etkinlik yapasımız varmışta haberimiz yokmuş. Kendimizi oradan oraya savurduk, bulduğumuz her masaya oturduk. İçeriye ilk girdiğimiz anlarda bir bocalama yaşadık. O kadar büyük bir kalabalık, yapacak o kadar çok şey vardı ki; ortama adapte olmamız zaman aldı. Elimizde Oğuz'un ayakkabıları, pamuk şekerler, dondurmalar...
Her zaman ki gibi büyük çoğunluğu, anneler, çocukları ve bakıcıları oluşturuyordu. Bu babalar bu tür şeylerde neredeler akıl sır ermez. Bu arada Çılgın Şeniz'le de karşılaştık. Karşılaşmalarımız öyle bir hal aldı ki; gittiğim her yerde gözüm O'nu arar oldu. Her gördüğümde enerjisine hayran oluyorum desem yalan olmaz. Hatun her yere, herşeye yetişiyor; O'da supermother'lardan.
Erdo'yla ben, bulduğumuz, mini boylardaki taburelerde dinlene dinlene geçirdiğimiz dört saat sonunda ''evim evim güzel evim'' demeye başlamıştık ki, Oğuz'un da pilinin bitme alametleri gözükmeye başladı. Üstü başı çamur içinde arabaya biner binmez, ayakkabılarını çıkartıp, çıkışta hediye ettikleri flüdü de eline aldı. Hala minnetle anıyorum; o flütleri hediye eden firmayı; bana eve gelir gelmez bir ağrı kesiciye mal oldukları için. Anacığım hiç susmadan çalınırmı o meret, bir saat boyunca. Beyefendinin çaldığı ve yeni bestelediği parçaları da sıkıyosa dinleme, ardından çok beğendiğini söyleme.
Az önce şükür ki geldik eve; tabanlarıma basmakta zorlanıyor olmam, banyo yaptırma ve karın doyurma görevlerime engel değildi, tabi. Neyse onlarda bitti. Şimdi, sonunun nereye varacğının beni korkutmasına yetecek, yarım saattir süren bir sukünet hakim evde. Arkadaşlarıyla sinemaya gitmiş olan Elf'i almak için evden çıkmama bir saat var. Umarım bu süre zarfında, Oğuz insaf eder de bu sessizlik sürer.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder