18 Mart 2011 Cuma

BAHAR GELDİ

   Bahar geldi... Düşecek cemre kalmadı bildiğim kadarıyla. Havanın verdiği coşkuyla, eve dönerken balık aldım. Eve girer girmez; Oğuz'u da hazırlayıp hemen bahçeye çıktım. İlk olarak; geçen kış ektiğim lale ve sümbülleri selamlayıp hatırlarını sorduk. Saksılarını özenle, mutfaktan görebileceğimiz şekilde yerleştirdik. Kış boyunca sera görevi gören yaz mutfağındaki çiçekliği de dışarıya çıkarttık. Tomurcuklanan, dallanıp budaklanan yapraklar heyecan verdi bana. Gün içinde Belgin'nin mutfak masasında bu yılda tekrar açan laleyi severken hissettiğimiz gibi... Umut için işaretleri izlemeye devam.

             Bu tablodaki bahçe keyfine, zeytin ağacının dibine kakasını yaparak çıkartan köpeğimiz Bolt'la, vileda işini abartıp kovasını da kenara attıktan sonra havuz suyunu kullanarak ahşap tüm yüzeyleri (sandalyeler dahil) silmeye çalışan Oğuz'la çığlık kıyamet mücadele eden Diloş'u  eklemek zorundayım. Erdo'yla Elif'te gelince şenlik tam oldu. Bu arada dip not; Elif hanımın keyfi yerindeydi. O kadar ki sofrayı bile kurdu; bardaklar gene yoktu ama olsun.

             Yemekten önce Bolt kulübesine dönmüştü. Oğuz'un ise çoraplarına kadar ıslanmış olan tüm üstü başı değiştirilmişti. Sofradaki tatlı keyfe eşlik eden yorgunlukta vardı, anlayacağınız. Ama yemek sonrası biralara eşlik eden  puro ve sigaranın dumanıyla uçup gidiverdi, yorgunluk.

             Her ne kadar bahçede kızartılmış olursa olsun üzerimize sinen koku sebebiyle herkesler duşa uygulamasından sonra gün çay keyfiyle biter diye bekliyordum. Taaki uyku öncesi Oğuz'dan ''ben kiminle yatacağım?'', ''Elif beni odasına almıyor'' nidaları yükselene kadar. Mızmızlığının son noktası, bende başlayan, engel olamadığım gülme kriziydi. Öyle laflar ediyor ki velet, elimi kolumu bağlıyor. Krizi bitirip kesin suskunluğa dönüştüren  şey ise tam uykuya dalacağı sırada birden ayılarak ''ama daha corn flakes yiyecektim'' demesi oldu. Bu günleri özleyeceğiz, düşünebiliyormusunuz?

Hiç yorum yok: