31 Mayıs 2011 Salı
ÇOK KORKTUM
Bu yaşıma kadar kaç seçim gördüm, kaç tane miting konuşması dinledim, halka verilen ve hiç yerine getirilmeyen ne kadar vaade tanıklık etti kulaklarım...Öyle ki; söyledikleri anlarda kendilerinin bile inanamadıklarını yüzlerinden anlayabileceklerimizin nicelerinin aralarında olduğu.
Üniversite yıllarımda, kısa bir süre bile olsa, bir partinin gençlik kollarında çalışmıştım. O da bana yetti zaten. Miting hazırlıklarının kulis arkasında olup bitenlere tanıklık etmiştim. Televizyon ve gazetelerdeki görüntülerde gördüğümüz pankartları süsleyen yazıların kimlerin nerelerinden çıktıklarını, bir şekilde, gerekirse zorla meydana toplanan halkın ellerine nasıl tutuşturulduklarının tanıklığı...Ki dinleyicilerin büyük çoğunluğunun olup bitenden haberi bile yoktu. Hani vardır ya ünlülerin cenazelerine yalnızca, cenazeye gelen diğer ünlüleri görmek için gidenler, işte meydanlardakilerde o misal; meraktan. O dönemden sonrada televizyon ekranlarında, gazetelerde gördüğüm bir çok şey gerçekçiliğini yitirdi benim gözümde.
1954 yılında eğitim hakkının halkın elinden alınması yani Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan ve halkı koyun ya da son zamanlarda kullandıkları tabirle deve sürüsü haline getirme çalışmalarının gelmiş olduğunu noktayı görmek, bir Atatürk mirasçısı olarak en azından beni acıtıyor. (asıl acıtanı yazının sonunda yazacağım) Refah düzeyimiz öyle yerlerde ki dertlerimiz: karnımızı doyurabilmek, hadi doyurdun çocukları okutabilmek, hadi okuttun başını sokabileceğin (depremde üzerine yıkılmayacak) bir ev sahibi olabilmek...lerle sınırlı. Kim iktidar olmuş, hangisi nereyi hortumlamış, kim kime ülkeyi parsellemiş, ilgilenecek kafa bırakmıyorlar yıllardır. Benim derdim bana yeter noktasına geldi, millet. Alınan bayrakta çok profesyonel bir ekiple bu günlere taşınınca: kapıda kömür, mutfakta buzdolabı, belediyede tanıdıklara iş derken; kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez felsefesi hedef kitlenin beynine tamamen yerleşti. Daha aydınlık, aydın, gelişmiş nesillere falan sıra gelene kadar daha nicesi girebilir bu listeye. Halk olarak bizi bırakın, korku belasına kalem oynatamayanlar, söz söyleyemeyenler, bizzat tanıdığım kocası iş alabilsin diye başını örtenler, sadece onlara yaranabilmek için cuma namazına gidenler, ilkokul çağındaki çocuklarına zorla oruç tutturanlar var. O çocuklar ki; mahalle aralarında gizli gizli, birisi görür korkusuna rağmen cips yerler. (çünkü; onlar yalnızca çocuk)
Türkiye yeni bir seçime giderken neler yaşıyoruz? Bir türlü aydınlatılamayan ama birçok gencin hayatını karartan üniversite sınavı: açıklamalardan tatmin olan liderler bir yanda, seslerini duyuramayan, sonuç alamayan tatminsiz mağdurlar diğer yanda. Bir yanda internete konulacak filtre konusunda yapılan açıklamalardan tatmin olan liderler, diğer yanda bu konuda kesinlikle tatmin olmak istemeyen, sevişirken bile ''ulan bizim evede böcek yerleştirmişler midir? Amannn boşver nasıl olsa bizimki yasal ve günah olmaya cinsinden, devam'' diye düşünmeye sevkidilen, tatmin olamayan halk. Bir yerlerde, o makam koltuklarının olduğu yerlerde falan birşeyler dönüyor, kavgalar oluyor ve ben kesinlikle olanların bizlerle alakalı olduğuna inanmıyorum.
Aman ha sakın yazdıklarımdan parti propagandası falan yaptığımı düşünmeyin. (gerçi ne düşündüğünüz yalnızca sizi bağlar) Çünkü ben; bir lider olunamayacağına, lider olarak doğulabileceğine inanan, bu topraklarda yalnızca Türk Milletinin menfaatlerini düşünerek hareket edecek, Atatürk gibi bir lider doğma şansını çok düşük olduğuna inanan birisiyim. Bir kaç kez de ''acaba mı?'' dediğim adamların iki gün sonra meydanlarda, halkı bırakıp diğerlerine laf yetiştirmeye başladıklarını görerek yaşanmış hayal kırıklıklarım vardır.
Neyse; dün gazetede gördüğüm bir fotoğrafa bakıp, o an orada olmak isteyince korktum ve bir anda endişelendim. Olmak istediğim yer; milli mücadelenin başladığı, ilk kurşunun atıldığı, kuşatılamamış tek kale olarak son yıllarda giderek yükselen İzmir'di. Neden? Neden, orada olmak isteyeyim, bu vatan toprakları bir bütün değil mi? Yeterince özgür hissetmiyormuyum kendimi? Yaşadığım yıl 2011'ken beni nasıl heyecanladırabiliriyor; ''özgür düşünce'', ''özgür iş adamları'', ''özgür gazeteler'', ''özgür okullar'' vaadleri. İnanın çok korktum. O kadar ki; orada, o coşkunun içinde olsam korkum azalır, güvende hissederim dedim. Söz konusu; yıllardır o kaleden Türk Bayrağını hiç indirmemiş, sözlerinden hiç dönmeden, hayal kırıklığı yaşatmadan, istikrarla yoluna devam etmiş olan İzmir olduğu için olsa gerek.
Ama herşeye rağmen umudum var arkadaşlar, herşeye rağmen. Çocuklarımın geleceği için umudumu yitirmemeliyim. Umudumu yitirmeden, o sabah sandık başında olacağım. Hemde; ismi lazım değil, bazı partilerin bir oy bir oydur diyerek ücra köylerden otobüslerle insan taşıdıklarını gördükten sonra, bir oy bir oydur diyerek o sandık başına gideceğim. Bir Türk vatandaşı olarak, en azından benide tatmin edebilecek açıklamalar yapan birileri mecliste olabilsin diye. Tarihi boyunca bu güzel topraklarda bir arada yaşanmışlıkların meydana getirdiği, bu kadar güzel rengin bir arada, rengarenk, daha uzun yıllar yaşayabilmesi ümidiyle.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Artık hepimizin susup beklemeye geçtiğimiz şu dönemde cesur ve güzel bir yazı olmuş
Çok olduğumuzu, beraber olduğumuzu tekrar hissetmeye çok ihtiyacım vardı. Teşekkür ederim.
Yorum Gönder