3 Mayıs 2011 Salı
ALIP BAŞINI GİDENLER
İçimizdeki sesler, biz büyüdükçe nasılda çoğalıyor. Annemizin, babamızın, öğretmenlerimizin, arkadaşlarımızın...Eğer; bu sesler içinde kendi sesimizi kaybedersek, ne yaparız?
Bir türlü susmazlar çünkü. ''onu öyle yap'', ''bunu böyle yapma'', ''oraya gitme'''ler, bir türlü bitmez. Başına gelmeden, yaşamadan anlaşılmıyor ki; doğru ya da yanlış.
Haaa, önündeki seçenekleri göstermek, olabiliteleri sunmak, ayrı...Ama, seçim kişinin kendisine bırakılmalı, değil mi? Tersi olursa, yolların sonundaki kavgalar, sorgulamalar kalabalık ve yüksek sesli oluyor. Eğer; insan kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşıyorsa; kavgası yalnızca kendisiyle ve sessiz oluyor.
Bu günün birinde alıp başını giden insanlar galiba kendi seslerini artık duyamaz olanlarımız. Bakıyor ki, diğerlerinin susacakları yok; alıp başını içindeki kalabalıkları susturabileceği bir yer bulmaya gidiyor.
Bu; alıp başını gitme serüvenlerinin sebeplerinden yalnızca biri, aslında. Sürekli başkaları, özellikle çocukları ve kocaları için yıllarca didinen, kurulu aile düzeni bozulmasın, herkesin gönlü hoş olsun diye kendinden vazgeçen ve ilerleyen yaşlarında alıp başını giden anneler, biliyorum. Yanlış anlaşılmasın, küskünlük, kırılmışlık olmadan. Çünkü; yıllardır kendi tercihini yaşadığını biliyorlardır. Ama, bir gün, kalan ömrü içinde seçme şansı olduğunun farkına vararak, yalnızca kendisi için yemek pişirmek, dilediği saatte uyanmak ya da bütün gün yatakta kalmak, dilediğince okuyabilmek, dilediğince hiç bir şey yapmamak için, gidiverirler.
Böyle kararlar arifene kadar gelmemek için; kalabalıklar içinde bile kendimize ait özel alanlar, özel bir hayat yaratmak ve sınırlar koymak gerekmez mi?
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder