20 Mayıs 2011 Cuma

FIRINDA TAVUK

 

 

     Sabah gözümü açtığımdan beri kafamı kurcalamakla kalmayıp, canımı sıkan şeyi biliyorum aslında. Ama garip olan; ben biliyorum tamam, sabahtan beri karşıma çıkan herkeste mi biliyor da üstüme üstüme geliyorlar. Hepimize olur ya üst üste gelir herşey, birden. Daha doğrusu, yarayı  kaşımak istercesine üstümüze üstümüze. Kuzenlerimden biri, zamanın birinde, canını sıkan düşünce ya da kişiyi kafanda mora boya, fanusun içine koy demişti. Bugün; elimde boya kalmamış, fanusların hepsi kırılmış gibi. Okuduğum, duyduğum herşey uçup gitti. Böyle zamanlarda hepsi zırvaymış gibi gelmiyor mu, sizlerede. İyi günümüzde ya da arkadaşımıza akıl verirken, anlatıp duruyoruz: iyi düşün iyi olsun, Tanrı herşeyi görüyor O'na teslim ol, ışığın parlasın ki etrafın aydınlansın...falan falan. Heh şimdi işin yoksa, gelde ışık saç.

     Boğazımın, dilimin ucunda bir höngürdeme, dolanıp duruyoruz hepberaber. Bunların hiç birinden haberi olmayan, masum bir kurbanın üzerine hepsini birden kusmayayım diye kapattım kendimi ofise. Telefonlar kapatıldı, oturuyorum. Okumaya başlamam lazım hemen ki alıp götürsün kelimeler beni buralardan. Yazarın kalemiyle çizdiği yol, yolum olsun. Belki diyorum, dün gece izlediğim filmde ki karakterlerin kaybetmiş olduklarını düşündüğüm şeyler, sürüklemiştir beni buralara... Önemsiz olduğunu bildiğim ufacık ayrıntıyı kocaman yapıvermişlerdir, kafamın içinde. Filmde; elde etmiş olduğu kariyer ve buna bağlı olarak sahip olduğu maddi güçle balona dönmüş egosu sayesinde, kadın olmanın anlamını kaybetmiş bir kadın, bebeğini kaybetmiş bir kadın, çocukluğunu kaybetmek üzere olan bir oğlan, bunların arasında sürüklenip duran bir adam vardı. Yapmış olduklarından dolayı hangisini haklı ya da haksız bulacağımı şaşırdım kaldım. Yolları kesiştiğinde, hepsi haklı oluverdiler aslında. Farkına varmıyoruz ama ne kadar birbirleriyle ilintili hayatlarımız. Buna çok inandığımdan olsa gerek kelebeklerin, yazılarımın içinde bu kadar olmaları.

     Yıllar önce ''Kelebek Etkisi'' adlı filmi ilk izlediğimde hiç bir şey anlamamıştım. Ama, anlayamamış olmamın sebebini biliyordum. Filmin altında yatan felsefeyle ilgili bilmediğim birşeyler olmalıydı. Bunun üzerine açtım bilgisayarı ve arama motoruna, kelebek etkisi yazdım. Karşıma çıkan açıklama:

     ''Sonsuzluk içinde uçsuz bucaksız evrende küçücük bir insanın bir anlık davranışının hayatındaki her şeyi temelinden sarsmasının mümkün olduğunu hatırlatan bir teoridir. Küçük etkiler büyük sonuçlar doğurabilir.Bir kelebek, Çin’de kanatlarını çırparsa, Kaliforniya’da fırtına koparır anlatımı, Mevlana’nın "Bir sineğin kanadını oynatması, Arş-ı Rahman’ı titretir" gerçeğine de uymaktadır. Hiçbir şey sebepsiz olamaz ve her şey bir şeyin gereğidir. Hiçbir şey başıboş değildir. Evrende tesadüfe yer yoktur.'' Bunları okuyup filmi tekrar izlediğimde taşlar yerlerine oturmuştu. Nerede, ne zaman hangi kelebek kanat çırptıda benim başıma bugün bunlar geliyor bilmiyorum. Bu sebepten, kabuğuma çekildim ki, rüzgarı üzerimden yalayıp geçip gitsin.  Benden sonra da, kime ne etki edecekse etsin.

     Bak! yazınca biraz rahatladım, sanki. Şimdi aklıma geldi, bu gün cuma, yarın iş yok, yağmur var ama iş yok, akşam ''Beyaz Şov'' var, yemekte; fırında tavukla zeytinyağlı fasulye var. En önemlisi, Erdo ve çocuklarım, haftasonunu bende geçirmek üzere gelecek kardeşim var. Beni bekleyen ne kadar çok şey varmış. En iyi ben yazıma son verip işe döneyim.

                                                    Herkese iyi bir haftasonu diliyorum.

                                                          ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

Hiç yorum yok: