23 Mayıs 2011 Pazartesi
NEDEN?
Hayvanat bahçeleri neden kurulmuştur? Bu yapay doğa yaratma çabası, doğal ortamlarından kopararak hayvanları sergileme ihtiyacı neden...Bedenen korunuyor olmaları yanında bütün ruhlarını, yaradışsal özelliklerini kaybetmelerine yol açan bu düzen neden kurulmuş?
Son ziyaretimin üzerinden üç gün geçmiş olmasına rağmen içimdeki öfke, çaresizlik hissi hala taze. Gözümün önünden gitmiyor Ormanlar Kralı Aslan'ın kafesinde yatışı, ihtişamlı zebranın boynunu bükmüş duruşu...Üstüne üstlük ellerine geçen her türlü yiyeceği tellerin arasından hayvanlara verme çabasında olan, her hayvanı kuçu kuçu diye çağırmaya çalışan ziyaretçileri de görünce, bütün hayvanları serbest bırakıp insanları kafeslere koyasım geldi.
Aslında güne ne kadar heyecanlı başlamıştık. Yolluklar hazırlamış, yol boyunca hayvanlarla ilgili şarkılar söyleyip, masallar anlatmıştık. Biletleri alıp içeriye adım atar atmaz büyü bozuluverdi. Erdo'yla tutulduk kaldık, adeta. Oğuz'un merakı olmasa dönerdik, o anda. Ama enteresan olan, gezimiz başlar başlamaz Oğuz'unda heyecanı uçtu, sanki. Hiçbir kafesin önünde vakit geçirmek istemedi. Ne aslanı, ne timsahları, ne maymunları seyretmek istemedi. Tek tepki gösterdiği keçilerle tavşanlar oldu. Zaten doğal ortamlarındaki gibi gezinenler bir tek onlardı.
Bugüne kadar yurtdışında da pek çok örneklerini gördüğüm için bu görüntülere pek yabancı değildim. Her yerde üzgün, umutsuz, vazgeçmiş hayvanlar; durum oralarda da bizimkinden pek farklı değildi. Yalnızca bir iki tanesinde şartlar biraz daha iyileştirilmiş ve çocuklar için bilgilendirici sunumlar yapılıyordu. Biz de çocuklardan önce bilgilendirilmesi gereken ebeveyn sayısını düşününce, bir de bir kısmıyla o günki gibi karşılaşınca yorumsuz kalıyorsunuz.
Kendinizi bir ormanın içinde hayal edip gözlerinize perde çekmenize bile engel olan garip bir şeydi, beni saran duygu. Belkide dünyada hüküm süren sistemlerin bizleri içlerine hapsettiği, görünmeyen kafeslerimizi çağrıştırdığı için, bu duruma gelmiştim. Gezegenimizdeki hayat bu kadar mı sona yaklaştı, insan ırkının güç dengesi bu kadar mı bozuldu acaba ki...Balık avını bile kontrol altına almayı başaramayan (başarmayan), yalnızca para ve silah güçlerinin dengeleri sağladığı sistemleri düşününce, kurduğum birçok şey gibi bu düşüncede fantezi boyutunda kalıyor. Soyu yokolmak üzere olan hayvanları çiftleştirdikten ya da ihtiyaçları varsa tedavi ettikten sonra doğal yaşam alanlarına ya da özel korunan parklara bırakıyor olan merkezlerin sayısı oldukça az.
Dönüş yolculuğumuz sırasında önümüzde iki seçenek vardı:
Çocuklarımız hayvanları doğal ortamlarında sergilendikleri belgesellerdeki ya da masal kitaplarındaki resimleriyle mi yoksa hayvanat bahçesindeki görüntüleriyle mi hatırlamalılar. Biz birinci seçenekte karar kıldık. Televizyondan, vcd lerden izlesinler, benim gidip Ikea'dan aldığım peluş oyuncaklarınıda sevsinler.
Pazar günümüzde uçurtmayı bırakın mendili yelleyecek rüzgar olmayan bir havada kalıtdığımız uçurtma şenliğinde geçti. Anlayacağınız; yemyeliş bayırlarda uçuşan uçurtma hayalleri sonrasında, içimize otura otura verdiğimiz uçurtma parası, yediğimiz dönerli pidelerin mısırların tadıyla yetinip evimize döndük. Neyse ki eve dönünce bahçede ki oyun parkının üzerine çıkıp iki dakika dalgalandırabildik uçurtmayı. Herşeye rağmen; gece balkonda dalgalanmaya başlayan altı metrelik Fenerbahçe Bayrağı herkesin neşesini yerine getirmeyi başardı. Bütün Fenerbahçe taraftarlarının şampiyonluk sevinçleri kutlu olsun. Hayatlarımıza tat tuz olsun diye bu küçük mutlulukları araya sıkıştırmayı beceremezsek ne anlamı var yaşamanın.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder