16 Haziran 2011 Perşembe

EVLER VARDIR...

     Her evin ayrı bir havası, kokusu, enerjisi olur. En azından benim için...Kapı açılır açılmaz önce, hatırlatıcı kokuyu duyarsınız, ardından da sizde bıraktığı duyguları hatırlarsınız. Rahmetli ananemin evine her girişimde kalabalık sofraları hatırlarım, yengemin evinde unutulmaz sahur sohpetlerini bir de tadını başka yerde bulamadığım piyazı, Vilo'nu evinde dağılan oyuncakları, güven duygusunu, cümbür cemaat geçen yılbaşı akşamlarını, Zeynep'in evinde kahve sohbetlerini, Özlem'in evinde ise, her seferinde yeniden kavuşmuş olmanın mutluluğunu... Çok ev var hissettirdiklerini unutamadığım.

      Arkadaşım Safiş'in evi sabun kokar, mesela. Elf'in kokusuyla aşina olduğu ilk ev O'nunkisidir. Benzer koku duyduğu zaman hemen '' anne Safiye Teyzem'in evi gibi kokuyor '' der. Bir de; evin hanımının eve yaydığı enerji vardır ya...O nasıl hissediyorsa, sizde öyle hissedersiniz. Bu sebepten olsa gerek, defalarca kez gidipte, eşyalarla ilgili hiçbir şey hatırlamadığım nice evler var. Beni ağırlayan, sohbet ettiğim kadının yaydığı ışık öylesine kamaştırmıştır ki gözlerimi, eşyalar görünmez olmuştur. Ama kimi evler var ki; girer girmez sizi saran soğukluk, içinde samimiyet olmayan gözlerin etkisiyle, eşyalar üzerinize üzerinize gelir, ne yediğinizin ne de konuşulanların tadı olur.

     Geçen pazar günü, doğum günü daveti üzerine, Oğuz'la beraber öyle bir eve gittik ki: zili çaldığınız an canlanıp, sizi adeta  önünüzde eğilerek  buyur eden, capcanlı, yaşayan türlerinden. Kapını ardında gülen gözler, koşuşturan çocuklar, havlayan bir köpek, en önemlisi içine bütün dünyayı sığdırabileceği bir kalbi olan ev sahibesi olduğunu haber verircesine. Ne zaman giderseniz gidin; kucaklanır, korunur, dertlerinizden arınırsınız. O'nun yaşadığı evlerin öyle garip birşeyi olur.

    Hissediyor olmalı ki; Oğuz, etrafında olanların hangisiyle ilgileneceğini şaşırdı ve kaldı. Normalde, orada da, evimizde ki gibi çok rahattır. Fakat o gün; kalabalık arasında bir süre, yüzündeki sırıtışla öylece izledi, olup biteni. Doğum günü hediyeleriyle koşuşturanları, pc oynayan grubun çığlıkları, balkondan parka, parktan tekrar eve yorulmadan gidip gelenler , salondaki yemek masasında küfür kafir  sohbet, kahkaha gırla, bir koltukta elinde tespih çeken, mutfakta rakı sofrasında biri, sabır çeken Makbuş desen ayrı film...Bir de ortalıkta; yemek yiyen herkezin, bakışlarıyla lokmalarını boğazına dizen, çalan kapı ziline mi çocuklara mı koştursun bilemeyen, Banu'nun köpeği Hera...Oğuz'un arabaya bindiğimizde söylediği gibi: '' çok güzel vakit geçirdik ''

      Demek istediğim bu duyguydu işte; yaşayan evler. Misafiri bu sebepten çok seviyorum; evimin duvarlarında daha çok hikaye birikebilsin diye. Taşındığım her evle vedalaşmam güç olmuştur, biriken hikayelerden ötürü. Bazen bütün ihtişamıyla dikilen ama yaşayamayan evler görünce, içime çöken hüzün, evde yaşayanlar  için değil ev için olur, boyunları bükük öylece kalmışlar gibi gelir.

     Güzel kalpli çocuklar, susmayacak kahkahalar için evlerimizi sevgiyle aydınlatmamız gerektiğine sonuna kadar inanıyorum. 

                   ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

6 yorum:

Belgin Aydın dedi ki...

Mesele insanın gittiği evde değil, evsahibinin yüreğinde misafir olması. Kalabalık olunca da kocaman bir yürek gerekiyor. Onun için dağılmasın, kirlenmesin diye sakınılan evlerin kölesi olarak yaşamaktansa, düzensiz, kalabalık, dağınık ama körük yürekli insanların yaşadığı evler, rüzgarla uçuşan tüller kadar huzur veriyor insana gün sonunda:)))

ouzelf dedi ki...

insan evini nasıl tanıyorrrr.Öpüyorum seni!

nil dedi ki...

kişilerin evlerinin kokusu onlara dair algımın ayrılmaz parçasıdır benim için. baba evine girer girmez aldığım kokunun bendeki tezahürlerini anlatmıştım ben de bir keresinde, sarıp sarmalayıp sizi çocukluğun güven dolu, kaygısız zamanlarına götüren o eski koku...

ouzelf dedi ki...

Zamanın bir yerinde kalan ama içimizde taşımaya devam ettiğimiz anlar, hep özlediğimiz yerlere gitme, sarıp sarmalanma ihtiyaçlarımız ve bize yolculukta eşlik eden; kokular, şarkılar, filmler...Sevgiyle...

safiye dincsoy dedi ki...

Makalende bu sefer edebiyatta teşhis denilen türü kullanmışsın...Yani cansız varlıkları yaşıyorcasına anlatma ,tasvir etme sanatı... Sen bu türe yeni bir anlam katmışsın can...Okuyucuya unutmuşluklarını hatırlatarak, evet ya dedirten cinsten....Belkide bu yüzden AŞİNA DUYGULAR...Günümüz insanının monotonlaşan hayatında, duyularını açan,yani görmeyi ,duymayı,dokunmayı,tatmayı ve koklamayı hatırlatan,yaşamayı hatırlatan bir yazı.. Kalemine sağlık..

ouzelf dedi ki...

Senden böyle bir yorum almak çok güzel, cannn. sağol!