6 Haziran 2011 Pazartesi

DEĞDİ Mİ?



      Nedendir bilemem; şu kürek kemiklerimin arası var ya, hep üşür. Hiç ısıtamadım kürek kemiklerimin arasını. İçimdenki boşluktan gelen bir esinti varmış gibi...Yıllardır savrulup duruyorum oradan oraya, hiç bir zaman ait olamadığım yerlere. Babamdan geriye kalan hayali, hep peşimdeymişcesine kaçıp duruyorum, peşimi bir türlü bırakmadı. Hiç sevgi kırıntısı göremediğimiz gözleri hep peşimizdeymişcesine, üç kardeşte savrulduk.

     Gittiğim yerler; ne yeterince uzak ne de yakın oldular. Babamın gözlerinden bana kalan sevgisizlik ve korku...Öyle birşey ki; hiç bir göze baktırmayan, hiç bir kalbe dokundurtmayan. Koşup koşup yolun sonunda ondan izlerle karşılaşmaktan hep korktum. Bu yaşımda hala legolarla kuruyormuşcasına; sonunda hep benim bozduğum ilişkilerim var. Diğer birçok kız çocuğu gibi; beyaz gelinlik, mutlu, huzurlu bir yuva, sadık bir kocayla süslü hayallerim olmamış, olamamıştı zaten benim. Annem va babamın bize yaşatmış oldukları masalda bunların hiçbirine yer yoktu ama bunun yanında bize okunmamış, hayaller kurdurtacak masallar o kadar çoklardı ki...

    Ama yalnızlığın, kaybolmuşluğun en büyüğünü erkek kardeşimiz yaşadı. Kendisini bu kadar değersiz hissetmeye dayanamayıp hayata gözlerini yumarken bile o ürkek bakışları vardı, gözlerinde... O; baba - oğul ilişkisinde hep yerlerde sürüklenen taraf oldu. Her tökezlediğinde onu daha da derinlere iten babamdan hep nefret etti. Her seferinde sergilenen tutum karşısında yılmıştı ve artık hata yapıp yapmamak umurunda bile olmaz olmuştu. Bacaklarındaki tüm gücü kaybetmek gibi birşeydi; hatalarla yaşamak. Ve sonunda da ayağa kalkmayı denemekten vazgeçti.

      Çok erken yaşlarda hepimiz kimlerin, nelerin peşlerinden gittik hatırlamıyorum fakat kaçtık. Karşımıza çıkanların hepsine birer kurtarıcıymışcasına sarılarak. Ama; hiçbir zaman ne hayatımıza girenleri ne de kendimizi kurtarmayı başaramadık, kaçışlarımızda son bulmadılar. Umudumuz yoktu çünkü...Annem yıllar önce o umudu, elimizden almıştı. Bilerek ya da bilmeyerek ama yok etmişti; bizleri kurtarmayarak. Bizleri aynı kendisi gibi kaçacak, sığınacak yerlerin olmadığı hayatlara terk etti.

      Ama şu kürek kemiklerimin arası var ya; erkek kardeşim gitti gideli üşür. O gitti gideli, içimdeki kapanamayan boşluk beni yutacak kadar büyüdü. Kız kardeşimle bir araya geldiğimizde ise gözlerimize bakamıyoruz, birbirimizin. Çok eski zamanlarda kalan, artık yalnızca ikimizin bildiği bir hikayenin iki kahramanıymışcasına. Aslında; bir hikaye, beş kahraman, beş ayrı yaşanmışlık, beş ayrı sonuç.

      Merak ettiğim tek şey var o hikayede! Ölümün yaklaştığını hissettiği günlerde hiç düşünmüşmüydü acaba babam. Değmiş miydi? Bizlere çok gördüğü ve tek ihtiyacımız olan sevgiydi, birazcık sevgi. Ardında, kök salamayan, içlerindeki büyük aidiyetsizlik duygusuyla nasıl başedebileceklerini bilmeyen hayatlar bırakmasına değdi mi?

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

Hiç yorum yok: