6 Eylül 2011 Salı

SESSİZCE



   Kadın arabayı adamın tarif ettiği bahçenin siyah demir kapısının tam önüne park etti. Aralık kalan yerinden sıyrılarak içeriye girdi, bahçeden gözlerini alamadan. Bahçe bir yarın tam ucundaydı ve O sabırsızlanıyordu, bir an önce denizi görebilmek için. 

   Ama önce kulübenin kapısında bekleyen adamın gözlerini gördü; uzun zamandır görüşmemiş olmanın verdiği ne diyeceğini bilememezlikle bekleyen adamın. Mırıldanırcasına merhabalaştılar birbirlerine değerken elleri; hatırlamak istercesine sıcaklıklıklarını. Adam elini bırakmadan kulübenin bahçeye açılan kapısına doğru götürdü, kadını. Zeytin ve hurma ağacının hemen ardında parlayan deniz gözlerini kamaştırdı. Kadın hemen kapı girişinde duran tahta sedirin ucuna ilişircesine oturdu. Adam anlamış gibi O'nu yalnız bıraktı, manzarayla başbaşa.

   Evet burasıydı, burasıydı; kadının içinde mutlu olduğu, gizlice kurduğu hayalindeki bahçe. Hayalinde de o an olduğu gibi, sessizce izleyip duruyordu, yarın ucundaki evinin bahçesinden denizi. Her cevapsız, kelimesiz kaldığında, sesleri duyamaz oluşunda kaçıverirdi hayalinin içine, kimselere hissettirmeden. Sonra ağır ağır bahçeyi incelemeye başladı...Nice sonra farkedebildi sedirin altına kıvrılıp yatmış olan beyaz köpeği. Elini uzatıp dokundu köpeğe, merhaba dercesine.

  Adam; ''Nasılsın'' diyerek yanına gelip oturdu, elinde ikisi için hazırlamış olduğu kahvelerle. ''Teşekkür ederim'' dedi kadın. ''Teşekkür ederim, hayalimi bana getirdiğin için'' Birşey anlamamış olsa da adam, tebessümle bakıp yudumladı kahvesini. Aralarındaki mesafe çok uzak gelmiş olacak ki kadın yavaşça sokuldu adamın yanına, adamın kolunu kaldırıp kendine doladı. İşte gene o sıcacık, güvende olma hissi...O kadar korkuyorlardı ki konuşmaktan, konuşup içinde bulundukları sihirli anı bozmaktan.

  Kadın anlattı usul usul hep böyle bir yerde olma hayalini. Fazla birşey söylemesine gerek yoktu ki zaten. Çok uzun yıllardır tanıdıklarınız vardır ya; konuşmadan anlaşabilidiğinizi, anlatabildiğinizi hissedersiniz. Öylesine işte...Hışırdayan yapraklar, ara sıra kıpırdanan köpek, ışıl ışıl parlayan deniz, balıkçı tekneleri konuştu, onlar dinlediler. Yarım saat boyunca öylece oturdular, birer sigara tüttürdüler. Sonra da; fincanında kalan son yudum kahveyi içip ayağa kalktı, kadın. Kapı da uğurlarken adam O'nu; ''seni çok özledim'' diyerek ufak bir buse kondurup dudaklarına, ayrılırken kadın. Sonra aniden; yakaladığı elinden çekip göğsüne sıkıca sardı adam, kadını: ''Bende seni çok özledim'' dedi.

  Koşar adımlarla bahçe kapısından çıkıp arabasına binerken, kadın; hiç arkasına bakmadı. Yüzünde acımı, mutluluk mu anlaşılamayan bir tebessümle evine doğru sürdü arabasını. Artık hayalinin içindeyken  manzarayı yalnız izliyor olmayacak, hatıralarında kalacak olan bu yarım saatlik yaşanmışlıkta O'nunla olacaktı...

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL


NOT: Okurken tavsiye edebileceğim fon müziğini şimdi dinledim; önerilir. BURADA!!!

6 yorum:

Aslısın dedi ki...

Çok güzel yazmışsın, öyle bir zamanımda öyle dokundu ki; anlatmam mümkün değil. Paralel evren hissi yine seninle.

ouzelf dedi ki...

Sevgiler, tatlı hülyalar Aslı!

Volkan DENİZ dedi ki...

Sessizce hissedilenler gürültülü anlatımlarla ifade edilemez. Hele ki mekan hayallerde yaşatılan bir mekansa..
Sevgiler, güzel anlatmışsınız...

ouzelf dedi ki...

Çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...

BuRCu dedi ki...

Hayır, yapma bunu bana Özgür. İçimdeki buzları eritme. O, hayale yakın gerçeğe uzak hatıraları canlandırma. Tam tersi mi yoksa? Her neyse işte!

Neden bunları dedim gece gece? Bu saatte bunu okumamam lazımmış da ondan :)
Sabaha bir şeyim kalmaz.

Sevgiler...

ouzelf dedi ki...

Günün aydın olsun Burcu,
Umarım çok aydınlık huzurlu bir sabah olur hepimiz için. Sevgiyle...