4 Eylül 2011 Pazar

TATİL BİTTİ

Heh gittik döndük, yazacağım da önce iç dökmeler :


   1) Neden oluyor bu unuttum zannedip zannedip, her tekrarında unutmadığının farkına varmak, her seferinde aynı yerden gene kanamak. Sözler bitmiştir bunca yıl sonra, anlatılacak birşey kalmamıştır. Kafada döne döne gezinir, kimsenin haberi olmadan ''hakettiğim bu mu, bu kadar mı?''lar, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeler...Göz pınarların fokurdarda eğmezsin başını, izin vermezsin akıp gitmelerine. İçinde inceden bir sızıyla kalırsın öylece tekrar, kelimesiz!

  2) Ne zaman vazgeçeceğim acaba bu yiyip yiyip sonrasındaki ilk pazartesi rejime başlamalardan. Hayatım böyle geçti yahu...Ama nasıl karşı konulunabilinir ki şu balık sofralarına, buz gibi ???? içeceklere. Bak yerken aldığım zevk aklıma geldi ya ''koy ver gitsin, sefam olsun'' kıvamına geliverdim hemen. Olsun be; otu, saman krakerleri yer hafifleyiveririz bir hafta da, her zaman ki gibi...

    Evet!

   Öpülesi eller, öpülesi yanaklar öpüldükten, sarılanası kucaklara sarıldıktan, görülemeyenlerin sesleri duyulduktan sonra basıp gidildi, tatile.



  

   Amaç; çocuklarla sevgi yumağı halinde eğlenip vakit geçirmek. Sonuç; kaydıraklarda döt baş dağılmış, kilolar alınmış, çocuk arabası, pusetlerden, dondurma ve pamuk şekerden gına gelmiş, kirlilerle dolu valizler elde geri dönülmüş. Oldukça uzun yıllardır asla otel değiştirmeden tutturmuş olduğumuz istikrarı bozduk. Çocuk cenneti diye lanse edilen hiçbir otele adımımı atma(zdı)m. Bu çizgideki kayma da sanırım son olur. Zaten yalnızca şu su kaydırağı dedikleri şey bile ürkütücü ve anlamsız geliyor bana; tehlikeli bulduğumdandır belkide anlamsız gelmesi. Ama; çevredeki analar babalar büyük zevkle eşlik ediyor gözükürken kenarda oturup kalamadım. Diyorum ya size; şu vicdan taşınması ağır bir şey diye.





  Allah'tan gazetede okuduğum bir köşe yazısı imdadıma yetişti. Yazıda tatille ilgili tavsiyeler arasındaki: ''Her şeyi yapacağım diye kendinizi helak etmenin manası yok. Canınız birşey yapmak istemiyorsa; kendinizi oradan oraya atıp, yan gelip yatın.'' maddesi durdurdu beni. Emir-komuta zinciriyle yetişmiş bir millet evladı olarak, merci önemli değil, onay almıştım içimden geldiği gibi davranabilmek için.

  Sonra mı; aldım elime kitabımı, yerleşebileceğim heryere anında kamp kurup okudum, iki gün. Vicdanı da satıverdim Erdo'ya. Gerçi Elf ve Erdo sağolsunlar önceki yıllara nazaran oldukça özveriliydiler; Oğuz konusunda. Uyutmayı, yedirmeyi, giydirmeyi, oyun oynamayı, ağladığında susturmayı paylaştık. Zaten kayınvalide de telefonda öyle tavsiye etmişti. Bu tavsiyeyi kim için endişelenerek verdiğini bilemiyorum ama aradığı sırada Erdo, Oğuz'u kaydıraklara götürmüştü.

  Oteldeki Rus bayan turistler konusuna girmek istemiyorum fakat değinmeden geçemeyeceğim; arkadaşlar Tanrı yaratırken nasıl bir torpil geçmiş şu hatunlara ya...Bak şimdi yazarken aklıma geldi; Erdo'nun Oğuz'un elinden tutup o faliyetten bu faliyete götürmesinin başka sebepleri olabilir mi? Neyse sonuçta; gittiğimiz gibi aile bütünlüğünü bozmadan, edilecek kavgaları ev için erteleyerek döndük geldik. Şimdilik etraf süt liman...

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

1 yorum:

Belgin Aydın dedi ki...

Pamuk şeker ve dondurma artıklı dudakları öper, ısırırım... İnsanı manyak edecek kadar tatlı olunur mu?