[youtube=http://www.youtube.com/watch?NR=1&v=1ypio46_fj0]
Serin bir gün. Güneş saklambaç oynarcasına bulutların arasına girip çıkıyor. Buraya gelişimin üzerinden geçen ikinci sonbahar. Rüzgarın dokunuşları değişti adeta. Garip bir hüzünle dokunur oldu. Yaprakları dallarından koparıp ahenkle dans edercesine, havada uçuran melodisi değişti. Doğanın yaza ettiği bu hüzünlü veda nasılda sarıp sarmalıyor insanı. Buraya ilk geldiğimde tam tersi; delicesine bir telaş, heyecan vardı gökyüzünde, rüzgarda, ağaçlarda, toprakta... Sabahları uyandığım evin sessizliği bile farklı Ahmet. Eşyaların renkleri, içtiğim kahvenin ağzımda bıraktığı tad, sigaramın dumanı, kalemimden çıkan sözcükler...Her ayrılığın arifesinde düşüncelerin, soru işaretlerinin kıskacında yaşadığımız gri suskunluğu, bitmeyen devinimle her sonbahar yaşıyor doğa. Düşününce nasıl yorucu geliyor.
Verandada öylece durmuş çayımı yudumlarken aklıma tek mevsimlik yaz aşklarının yaşandığı yazlık siteler geldi. Sokaklarında günler-geceler boyu, damarlarında akan deli kanın hızına ayak uydururcasına, heyecanla aşklar yaşamış gençlerin olduğu yazlık siteler. Şimdilerde eşyaların yüklenmiş olduğu arabalara binip farklı farklı yerlere gitmişlerdir. Aşıkların arkalarında bıraktıkları ayrılık hüzünleriyle başbaşa nasıl da boynu bükük kalmışlardır şimdi o sokaklar. Her gidenin ardında bıraktığı gibi bir hüzün.
Bahçemdeki mevsimliklerde büktüler boyunlarını, yapraklar çaresizce teslim oldular mevsime, sevdiklerim geldi-gittiler, sofralar kuruldu-toplandı, şişeler açıldı-boşaldı, kahkahalarla şenlendi evim, bahçem, gönlüm... Şimdi sustular. Şimdi bitti. Bir yaz geldi geçti de bu dalıp gitmelerim neden hala benimleler? Rüzgar bu tepede saçlarıma ilk dokunduğundaki göz yaşlarım hala gözümün ucundalar. Neye ağlamak istediğimi bilmiyorum. Ama orada gözümün ucundalar işte.
Sabah uyandığımda duymak istediğim koku kime ait? Sıcaklığını hissetmek istediğim dokunuşlar kime ait? Seni özlemiş olabilir miyim Ahmet? Kokunu duyuşum özleyişimden olabilir mi? Yağmur gibi sessizce yağıyor içime özlem. Belki de bildiğim, tanıdığım tek koku seninki, tenimde izi kalmış dokunuşlar yalnızca sana ait olduğu içindir. Başka türlüsünü bilmiyorum çünkü.
Rüzgarın etkisiyle çarpan kapının sesiyle bir ürperme geldi üzerime. Çayım buz gibi olmuş. Aslında üzerime daha kalın birşey alıp varendada kalabilirim. Fakat; salonda beni kucaklamak için bekleyen koltuğa yayılıp uzanmak daha çekici geldi. Önce mutfağa geçtim. Üzerine sıcak su ekleyince; fincana attığım kabuk tarçının kokusu yayıldı mutfağa. Salona geçip koltuğa oturduğumda farkına vardım ne kadar üşümüş olduğumun.
Odaya dolan müzikle dalıp gittim gene. Oldum olası medet ummuşumdur zaten Farid Farjad'ın kemanından. ''Kemanı ağlatan adam'' derler ya. Beni de sus pus ediverir.
Aşk! Evet; aşk... Özlediğim aşk. Yağmur gibi içime özlemle dolan aşk. İçimde gitgide yükselen aşkın sesi. Ama kendimi yeni bulmuşken, tekrar kaybetmek isteyişim neden? Heyecandan uykusuz geçen geceler, kanamış su içercesine sevişmeler, konuşmadan yalnızca dokunarak anlatılan masallar, yalnızca benim etrafımda dönen dünya... Sonra? Ya sonra? Biter mi? Gider mi sorularının geleceğini bile bile neden bu aşkı özleyişim? Kaçıp gittiğim tek geceydi. O ufacık otel odasında geçirdiğim geceyi unutmam; aşkı bir daha istemem sanıyordum. Bütün bedenim bıçak darbeleriyle paramparça olurcasına acıyorken, aşktan, aşkın acısıyla. Ben gittim Ahmet. Herkes gider mi, benim gibi?
Bu defa yazdığım mektubu sana yollamayacağım, Ahmet. Bir yanım; bahar gibi, izin istemeden, Vuslat'ın gözlerinden içine sızan aşk için çok mutlu, diğer yanım ürkütücü şekilde; insanı kendinden alan aşkın, geçmişten kalan tüm izleri silip silmediğini delicesine merak ediyorken. Beyninden, bedeninden, kalbinden silindi mi tüm izlerim?
Verandada öylece durmuş çayımı yudumlarken aklıma tek mevsimlik yaz aşklarının yaşandığı yazlık siteler geldi. Sokaklarında günler-geceler boyu, damarlarında akan deli kanın hızına ayak uydururcasına, heyecanla aşklar yaşamış gençlerin olduğu yazlık siteler. Şimdilerde eşyaların yüklenmiş olduğu arabalara binip farklı farklı yerlere gitmişlerdir. Aşıkların arkalarında bıraktıkları ayrılık hüzünleriyle başbaşa nasıl da boynu bükük kalmışlardır şimdi o sokaklar. Her gidenin ardında bıraktığı gibi bir hüzün.
Bahçemdeki mevsimliklerde büktüler boyunlarını, yapraklar çaresizce teslim oldular mevsime, sevdiklerim geldi-gittiler, sofralar kuruldu-toplandı, şişeler açıldı-boşaldı, kahkahalarla şenlendi evim, bahçem, gönlüm... Şimdi sustular. Şimdi bitti. Bir yaz geldi geçti de bu dalıp gitmelerim neden hala benimleler? Rüzgar bu tepede saçlarıma ilk dokunduğundaki göz yaşlarım hala gözümün ucundalar. Neye ağlamak istediğimi bilmiyorum. Ama orada gözümün ucundalar işte.
Sabah uyandığımda duymak istediğim koku kime ait? Sıcaklığını hissetmek istediğim dokunuşlar kime ait? Seni özlemiş olabilir miyim Ahmet? Kokunu duyuşum özleyişimden olabilir mi? Yağmur gibi sessizce yağıyor içime özlem. Belki de bildiğim, tanıdığım tek koku seninki, tenimde izi kalmış dokunuşlar yalnızca sana ait olduğu içindir. Başka türlüsünü bilmiyorum çünkü.
Rüzgarın etkisiyle çarpan kapının sesiyle bir ürperme geldi üzerime. Çayım buz gibi olmuş. Aslında üzerime daha kalın birşey alıp varendada kalabilirim. Fakat; salonda beni kucaklamak için bekleyen koltuğa yayılıp uzanmak daha çekici geldi. Önce mutfağa geçtim. Üzerine sıcak su ekleyince; fincana attığım kabuk tarçının kokusu yayıldı mutfağa. Salona geçip koltuğa oturduğumda farkına vardım ne kadar üşümüş olduğumun.
Odaya dolan müzikle dalıp gittim gene. Oldum olası medet ummuşumdur zaten Farid Farjad'ın kemanından. ''Kemanı ağlatan adam'' derler ya. Beni de sus pus ediverir.
Aşk! Evet; aşk... Özlediğim aşk. Yağmur gibi içime özlemle dolan aşk. İçimde gitgide yükselen aşkın sesi. Ama kendimi yeni bulmuşken, tekrar kaybetmek isteyişim neden? Heyecandan uykusuz geçen geceler, kanamış su içercesine sevişmeler, konuşmadan yalnızca dokunarak anlatılan masallar, yalnızca benim etrafımda dönen dünya... Sonra? Ya sonra? Biter mi? Gider mi sorularının geleceğini bile bile neden bu aşkı özleyişim? Kaçıp gittiğim tek geceydi. O ufacık otel odasında geçirdiğim geceyi unutmam; aşkı bir daha istemem sanıyordum. Bütün bedenim bıçak darbeleriyle paramparça olurcasına acıyorken, aşktan, aşkın acısıyla. Ben gittim Ahmet. Herkes gider mi, benim gibi?
Bu defa yazdığım mektubu sana yollamayacağım, Ahmet. Bir yanım; bahar gibi, izin istemeden, Vuslat'ın gözlerinden içine sızan aşk için çok mutlu, diğer yanım ürkütücü şekilde; insanı kendinden alan aşkın, geçmişten kalan tüm izleri silip silmediğini delicesine merak ediyorken. Beyninden, bedeninden, kalbinden silindi mi tüm izlerim?
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder