Günlerden Salı, aylardan Ağustos, yıl 1999. İstanbul - Gölcük arası yol hiç bitmeyecek gibiyken, zamanda alabildiğine hızlı akıyordu. Gözyaşları, feryet figanlar arasında, arabadan kendini atıp oturdukları apartmana giden yolda koşarken yine feryat figanlar arasında...Evlatlarına sağ salim kavuştuktan sonra çevresine görebilen gözlerinde gözyaşı, kulaklarında feryat figanlar; uzun yıllar hiç dinmedi, susamadı. Beraberce sarılmaya çalışılan yaralardan hala taze olanları var. Yürekte her daim yanan evlat acısı geçer mi, söner mi...
Çok uzun yıllar önce Erzincan'a giriş yolunda da benzer şeyi hissetmiştim ki; bu kadar taze olmamasına, bu kadar '' ateş düştüğü yeri yakar '' misali olmamasına rağmen. Garip bir hüzün, mağrurluk, olgunluk, yeniden doğuş havasıydı şehirlerde hissettiklerim. Orada yaşayan halk sanki daha kıymet bilir, daha birbirine bağlı gelir...
Zaman...Kah hızlıca içinden geçip gitmeyi, kah o anda, oracığında kalmayı istediğimiz, zaman.
İçinden çabucak geçmek istediğimiz zamanlardı onlar.
Herşeye özellikle hayata inat; güzel şeyler için koşuyor insanlar şimdi o sokaklarda. Bu gidişimde de anladım ki; o acıları asla unutmadan koşuyorlar. İşte evini, evlatlarını feryat figan aramışlar arasında olan Handan Teyzem'in yanına bu defada o sokaklarda, yepyeni bir başlangıcın telaşıyla koşmak için Gölcük'teydik haftasonu.
Yine beti bereketiyle taştı, Teyzem'in mutfağı...Nadir görürsünüz; bir kap yemeğin, bir dünya insana rızık olup arttığını. Hele ki o yemekleri tabaklarımıza koyan el; deprem sonrası Teyzem'lerin evinde geçirdiği bir yılın anlamını, değerini hiç unutmamış birisi olunca, herşey daha da lezzet buldu adeta.
Evde o kadar kalabalık olduk ki; Oğuz '' Bunların hepsi akrabamız mı? Yeter artık gelmesinler NESEF alamıyorum '' dedi.
Bu hafta sonu; yaşanmış herşeye, her acıya tanık olmuş olan o sokaklardaydık: Son dakikaya kalan fermuarı diktirmek için terziye, serilen çeyizi görmeye, kuaföre koşturup durduk, o sokaklarda. Oğlum kediler köpeklerle tepişti, gidilecek bakkal buldu, o sokaklarda. Tümünün akrabamız olduğu mahalledeki konuşmalarımız yankılandı, o sokaklarda. Düğün konvoyuna takılıp, konvuyo kaybettik yine o sokaklarda. Kocaman bir film stüdyosunu andıran, içindeki herkesin güzel giyimli olduğu Kocaeli Fuar Merkezi'ne vardık, sonra. Takı kuyruğuna girdik, nikah kıyılırken bir kez daha hatırladık kendi nikahlarımızı, biriktirmiş olduğumuz kurtlarımızı döktük.
Bütün bunları yaşarken dile dökmemiş olsak da tüm aile yürekten biliyorduk; özlediklerimiz, çok özlediklerimizinde gökyüzünde biryerlerden bizi izliyorlardı, bizimleydiler.
Veeee bütün iyi dileklerimizi bırakıp döndük. Buradan, sizin nezdinizde; yeni başlangıçlarında Bora ve Songül'e; gözlerindeki ışığın, aşkın tükenip sönmeyeceği, mutlu nice nice yıllar dilemek istiyorum. Sevgiyle...
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder