Son dönemde bir melek furyasıdır aldı başını gidiyor. Kişisel gelişim çabaları, Mevlana’ydı, Yunus’tu, kuantum du derken hepimiz ne aradığımızı bilerek ya da bilmeyerek -ha babam, de babam- arayıp duruyoruz. Ben kimlerdenim?, onlardan mıyım?, onlar kim?, ne zaman?, neden di?, yok ya değilim(?) gibi soruların içinde birbirimizi bırakın, kendimize yabancılaşmaya başladık. Yalnızlaşmaya başladık. Gerçi ben, en başından beri zaten yalnız olduğumuza inanıyorum o ayrı. Arada bir gözüme gözüme sokulmasa daha iyi olacak ama neyse. İnsan her şeye alışıyor. İşte tam da bu sebeplerden ‘’melekler’’ bir çoğumuza bu kadar iyi geldi herhalde.
Bizim ailede ‘’Meleklerle Yaşamak ‘’ kitabı başucunda olmayanı yok, şükür ki. Aramızda onlarla ilk tanışan ve en sevdikleri tartışmasız kardeşim Özlem. Geçen yaz dağda, kırda, bayırda elinde o kitap. Bi çıtırtımı duydu, gözünü ışık mı kamaştırdı, o gün kendini her zamankinden güzel mi hissediyor, kuş mu geldi, kedi mi kaçtı hemen kitaba bakmalı; melekler ne demek istediler acaba? Hele rüyalarımız; sıkı takipteler. Bir de içinde rakamlar olanından görmeye dur. Dileğin olacak mı?, Melekler yanında mı?, Sana ihtiyaçları var mı? Öğrenmek için ya hemen kitabı açmalı ya da Özlem’i aramalısın. Şimdilerde her kim onlardan yardım isteyip otoparkta boş yer bulsa, ne zamandır arayıp da bulamadığı ürünü bulsa, içinde bulunduğu yoğun trafik birden açılıverse ‘’ Ayy Özlem’i andım Özgür. Kız valla meleklerden rica ettim oldu. ‘’ diyerek beni arıyor.
Annem desen; kainat da uçuşan ne kadar tüğ varsa, gelip üzerine konacakları son durak olarak bizim hatunu belirlediler.
Babama gelince; geçen gün öğrendim o da okumuş.
Ben mi? Ben arada gidip geliyorum. Başım sıkışınca bir şansımı deneyeyim deyiverenlerdenim. Yani bizimkisi, denize düşen – yılana sarılan arasındaki ilişki benzer bir şey. Tereddütlerim olduğundan olsa gerek sonuçlar pek iç açıcı değil. Neyse ki ; ‘’ Kaderde varsa …. , neye yarar direnmek.’’ Felsefesine inanan biriyim ki zorlanmadan kabullenebiliyorum.
Ama inkar edemeyeceğim bir şey var ki; vakti zamanında önüme iki seçenek sunulmuş olsaydı eğer, kesin melek olmayı seçerdim. Düşüncesi bile güzel. Ohhh pır pır. Kanatlarda var mis gibi. Uç uç dur. Seyret uzaktan insanoğlunun hallerini. SEYRET VE düşüp düşüp kalkmalarına, vazgeçmeyerek her seferinde tekrar güvenmelerine, başlarına gelen beklenmedik şeylere hala şaşırıyor olmalarına, … İNANAMA. En çok da, yürüdükleri yolun sonunu bildikleri halde nasıl bu kadar unutarak yaşayabildiklerine inanama. Ay yok istemem. Böyle bakınca düşüncesi o kadar hoş gelmedi. Melek bile dayanamaz bu hallere, melek halinle inip, kafalarına kafalarına indiresin gelir.
Kafa yormamın pek manası yok gerçi. Hatırlayamadığım alemlerden birinde, bana bu iki seçenek sunulmuşsa bile, seçimi ne yönde yaptığım ortada. Yani el mahkum buradayım. Mecburcuyum. Her düşüşümde yara alsam da kalkmaya, her şeye rağmen güvenmek istemeye, kaç yaşına gelirsem geleyim şaşırmaya devam. Son durak konusuna gelince; orayı unutmadan da yaşayamam ki; ara sıra hatırlamayı ihmal etmemek şartıyla. İşte sevgili blog okurları: Hayatın kısacık ve bu kadar çok bilinmeyenli bir denklem olduğuna inanıyor olduğum için diyorum ki; inandığımız da kendimizi huzurlu, mutlu, güvende, iyi hissettiren, dünyayı katlanabilir kılan her ne ise ona inanalım. Sonunda her koyun kendi bacağında asılmıyor mu?
Herkese, hepimize iyi bir hafta sonu diliyorum. Işığınız parlasın, meleğiniz uçsun, Tanrı sizinle olsun, evren size çalışsın, dualar sizinle olsun ya da siz zaten bunlar olmadan da iyisiniz. Hiç biri tutmadı, uymadı mı size o halde annemin meşhur sözü dışında bir şey paklamaz sizi:
Ne Haliniz Varsa Görün…
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
1 yorum:
Ne güzel, çok güzel, çocuklar gibi şen olasım geldi. Keyif gıcırı oldum. Eline, kalemine, meleklerine sağlık ...
Yorum Gönder