Sabah masamda duran ilk gazeteyi açtım, başladım okumaya. Ne çare, okuyamadım hiçbir şey. Yazılan, çizilen, reklamı yapılan, ilanı verilen her şeye göz ucuyla bakarken verilecek tek cevap vardı kafamda: ‘’İyi halt ettiniz.‘’. Her şey anlamını yitirmiş daha doğrusu anlam değiştirmiş gibi. Aklımda yalnızca iki şey var. Birincisi; şehitler. İkincisi; Van’da depremi yaşamış şimdi de sonuçlarını yaşıyor olanlar. Bir türlü ısınamıyorum. Şu an, bugün beni ısıtacak bir çadır yok. Van’da ki çocuklar ısınmadan da ısınamam.
Hele ki şehitler…Bunca kan, bunca ihmal, bunca göz yumuş, menfaat sağlamalardan sonra hükümet tarafından yapılan açıklamalarla daha da deliye bağladım. Kana kanla cevap veren bir hükümet. Sonucu Allah’a bırakmış bir hükümet. Devlet ağlanacak, intikam alınacak, beddua edilecek yer midir? Yaşadığım sürece karşısında kalmaktan korktuğum tek duygu ‘’çaresizlik’’. İşte tam da hissettiğim şey bu. Tanklara el sallayan çocukların, Türk Bayrağı’na sarılı cenazelerin fotoğraflarına bakarken. Ölen evlatlarının ardından ağıtlar yakıp gözyaşı döken annelerin seslerini duyarken. Aklı fikri Arap alemi, İsrail, Filistin, Suriye olan devlet adamlarının akla hayale sığmaz açıklamalarını okurken. Ve bu ülke toprakları için şehit olmuş ya da pisi pisine şehit ettirilmiş onca gencin üzerinden politika yapıldığına şahit olurken. Hissettiğim tek şey çaresizlik. İçimde ki avazla yaşamak çok zor. Bitkinim.
Hep beraber, el ele, dostça oturup kardeşlik ve özgürlük ve barış için çözüm önerisi sunamıyorlar mı? Bizleri, bu ülke topraklarında yaşayan, barış isteyen, kardeşçe yaşamak isteyen insanları temsil edecek devlet nerede? Sağ kim? Sol kim? Ölen kim? Öldüren kim? Türk kim? Kürt kim? Top tüfek sesleriyle büyüyen o çocuklar kimlerin çocukları? Çocukların hepsi masum değiller mi? Ağlayan anneler kim? Hepimiz için yalnızca onlar mı ağlıyorlar? Yakılan bunca ağıt hangi dilde? Bizim dilimiz, dinimiz ne? Peki ya insanlık nerede?
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
2 yorum:
Özgür hanım. Sorduğunuz tüm soruları içtenlikle cevaplamak isterdim. Ancak bu sorular bugün değil otuz yıl önce sorulmalıydı. Biz millet olarak olan biteni pek algılayamıyoruz. Epey zaman alıyor ve algıladığımız da zaten olacak olmuş oluyor. Bu ülkede yaşıyorsak ölenlerin çok olması tepki göstermemiz için bir sebep olmamalı. Teröre kurban giden bir kişi içinde depremde ölen bir kişi içinde aynı hassasiyeti gösteremediğimizden bu gün bunları yaşıyoruz.. Biz niceliklere göre şekil alan bir toplum olduğumuz müddetçe daha o gazetelerin sayfalarında yok oluşumuzun hikayesini çok okuruz...
Sevgilerle.. Haa bu arada insanlık nerede diye bir şey sormuşsunuz. Pardon! hangi insanlık ???
Bu soruları ve cevaplarını otuz yıldır dinliyorum ben sevgili Volkan Deniz. Türkiye'de kimsenin bu konular hakkında konuşmadığı, konuşmayı bırakın bilgi sahibi olmadığı zamanlardan beri. Konuşanların öldürüldüğü zamanlardan beri. ( O zamanlar geçti mi?) Çözümü, cevapları bilindiği halde yıllardır nice gencin bu uğurda şehit edildiğini de şahidim. Ki onların tabutları bunca kalabalıkla uğurlanmadı, onların adları stadlarda haykırılmadı. Sessizce oldu gidişleri. Anaları susturuldu, köylüleri tehtid edildi. Evler basıldı, silahlar patladı; herkes sustu. Bu arada ben ''Teröre kurban giden bir kişi içinde depremde ölen bir kişi içinde aynı hassasiyeti gösteremediğimizden bu gün bunları yaşıyoruz'' düşüncenize katılmıyorum. Bunun yani bizim böyle bir toplum oluşumuzun çok farklı sebepleri olduğuna inanıyorum. Yıllardır ilmek ilmek dokudular bizleri, ilmek ilmek...Taraf olmaya zorlanıyoruz. Ama tek bir taraf olmalı o da; insanlık.
Bu arada yazılarımı okuyup yorum yapmaya değer görmüş olmanızdan mutluluk duyduğumu bilmenizi isterim. Sevgiyle...
Yorum Gönder