12 Mart 2012 Pazartesi

PİÇ



Sayfalar arasında bir yerde de yazdığı gibi; her sayfası dikenli tel gibi olan bir kitap. Okurken kendime, düzene, anlayamadıklarım anlayabildiklerime küfürler ettiğim. Çocuk masumiyetini hatırlayıp gözyaşı döktüğüm. Çocukları büyüdüklerinde bekleyenleri düşünüp korktuğum. Bilinmezliklerde anlamını kaybetmiş kelimelere anlamlar arayıp bulduğum. Kurgudaki kahramanlarla birlikte bira ve ter kokusu içinde uyuduğum. Onlar içtikçe sarhoş olduğum. Çaresizlik içinde kıvrandığım, her sayfası dikenli tel gibi, adı PİÇ olan kitap. Tabi ki Hakan Günday’dan.


   

   Çokça çaresizlik, yetersizlik hisseden anne babaları düşündüğüm bu günlerde kitabı okurken hissettiklerim tam olarak bunlardı işte. Dokunuşu, sözleri, dua ve umutları duvara toslayan anne babaları…

    Ben üzerimde bıraktığı etkiyi hafifletecek yeni bir kitaba başladım bile. Fakat 'PİÇ' i kitaplığımın raflarında alacağı yere kaldırmadan önce sizler için birkaç alıntı:

İnsanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır. Ancak sadece zamanın lehine işleyen zamanla zekânın katili ve kurbanı olan insan, intihar etmeyi utanç verici bulmuştur. Ölümsüzlüğün, hayatta kalmaktan geçtiğini öğrendiği için varlığında yamanamaz delikler açarak kendine tecavüz etmeyi öğrenmiştir. Böylece insanlığın unutamayacağı ve tanık olabileceği en korkunç gösteri başlamıştır. Kendisini hamile bırakan insan kendisini doğurmuştur ve bir tecavüz bebeği olarak atasının bıraktığı yerden ihaneti devralmıştır.

İnsanın kendine çektirdiği acıya azap denir. Teknik adı vicdan azabıdır. Bugüne kadar binlerce hayalet hikâyesi duymuşsunuzdur. İşte bunların başlangıcı da bu vicdan azabıdır. Dünya üzerinde hayalet gördüğünü iddia eden ilk insan, yaşarken canını yaktığı dostunu öldürdükten sonra o kadar düşünmüş ve kendine o kadar çok kızmıştır ki, yıllardır tanıdığı bir yüzü, bedeni evinin odalarında uçuşurken görmeye başlamıştır. Oysa hayalet dediğin şey, yaşarken kazık attığın insanlar öldükten sonra duyduğun vicdan azabının sana oynadığı bir tiyatrodur. Vicdan azabı öyle bir hikâyedir ki, aynı hayaletler gibi adamı korkudan öldürür. ( sayfa 120 )

  Taksim ne demek? Paylaştırmak, dağıtmak demek. İşte burada, İstanbul'da yaşayan insanların taksim edildiği yerdir. İnsanlar bu meydandan sokaklara, semtlere, caddelere dağıtılırlar. Ayrıca burada sürekli bir pay alma  durumu da söz konusudur. Yani İstanbul'dan payına düşeni Taksim'de alırsın. Çünkü burada zevk, insan, uyuşturucu, kan, aşk, acı, akla gelen her şey taksim edilir. Hak edilen payların alındığı yer burasıdır. Tabii yapılan taksim bazen adaletli olmayabilir. Ama zaten meydanın adı sadece Taksim'dir. Adil Taksim meydanı değil.( sayfa 150 ) 

Eğer bir gün yazmaya karar verirsem bir oto-otopsi yazacağım. Çünkü otobiyografilerini yazanlardan çok uzaklarda bir varlık olduğum için ölüm nedenim olan yaşamımı ancak bir otopsiyle açıklayabilirim. Ne bir cinayet, ne bir kaza, ne de intihar. Ölüm nedeni doğumu olan Hakan’ın kendi yazdığı otopsisi. (sayfa 133)

Çocuklar. Yaptığım hiçbir hatayı yapmamış olan bir sürü çocuk. Bana hiç benzemiyorlar. Benim gibi olmayacaklar. İsteselerde olamazlar. Çünkü her hayat kişiye özeldir. Ama ben hiç bu çocuklar gibi koştum mu, oynadım mı, güldüm mü, bilmiyorum.( sayfa 203 )

Türkçedeki kelimelerin ilk anlamlarının pek de geçerli olmadığı bir yüzyılda piçler, babaları bilinmeyenler değil, babalarına ihanet edenlerdir. Babalarına ve annelerine. Piçlerin ebeveynleri dünyadan doğal ölümlerle ayrılmazlar. Katillerinin adı üzüntüdür. Kimse öz çocuklarının ihanetlerinden canlı kurtulamaz. ( sayfa 14 )

Afgan, yirmi bir yaşında kendine tecavüz etmiş ve bir piçe dönüşmüştür. Nedeni de âşık olduğu kadının ‘’ Sen benim gibi değilsin! Mutlu olacaksın! Başaracak ama benim hiçbir zaman bir şeyim olmayacaksın!’’ diye bağırdıktan sonra onu terk etmesidir. Ve Afgan kadının kendisine hiçbir zaman âşık olamayacağını anladığı için yüzerek bitiremeyeceği suyu içmeye karar vermiştir. ( sayfa 31 )

Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. Üzülürsün. Pişman olursun. ( sayfa 55 )

Okşayan elleri ısıranlar, tekmeleyen ayakları öperler. ( sayfa 55 )

Domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. Yıkılıyorlar teker teker ve şimdiki zaman kalıyor ayakta. Geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. Şimdiki zamana mahkûm olmuş insanlar. ( sayfa 57 )

Her şey dâhil ve herkes dahi! Artık böyle. Kimse aptal değil. Ve her şey toptan. Dünya artık bir tatil köyü. Hayatın yeni kuralı bu. Herkes her şeyi biliyor. Sadece ben bilmiyorum çünkü ben her şeyden hariç ve herkesten aptalım. ( sayfa 93 )

Dünya üzerinde hiçbir şeyin ilgisini çekmediğini, ancak nadiren sonsuz sıkıntısını dizginleyecek uğraşlar bulabildiğini görünce, ailesinin kendisine çizmiş olduğu yolu bombalamış ve kaybolmuştu. Başka bir yolda ortaya çıktığında zamansa artık geri dönüşü olmayan bir piç haline gelmişti. (sayfa 96 )

Piçler tek kişilik ailelerdir. Daimi çocuklar olarak babaları gibi kendilerini cezalandırır, anneleri gibi kendilerini affederler. Biyolojik aileleriyle ilişkilerinin karmaşıklığı ‘’ anne, baba ve çocuk ‘’ üçlüsünü eritip içmelerine neden olmuştur. Çünkü enselerindeki delikte çelik bir tıpa vardır ki bunun adı ailelerinin hayal kırıklığıdır. ( sayfa 204 )

2 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

çok güzel özgürcüm. listeye alınmalı ve okunmalı.

ouzelf dedi ki...

Listeler bir kabardı ki sorma Guguk Kuşu. Neresinden tutacağımı şaşırmış, hepsini hap gibi tablet tablet yutmak ister durumdayım. Ama bu adamın kitaplarına başladığımda farkına varmadan bitiriyorum. Ardından okuduğum kitaplarda hız kazanmış oluyorum... Ama malesef ki son iki haftadır gene nadasa çekilmiş gibiyim. Daha doğrusu, okumak yazmak dışında abuk sabuk koşturmacaların peşinde ha babam de babam dolanıp duruyorum. Du bakalım nereye kadar? Sevgiler...