23 Mart 2012 Cuma

barışalım artık!

  

Nasıl oldu? Ben ne yaptım sana ki bu kadar darıldın bana? Beraber geçirdiğimiz bunca yıldan sonra hala anlamadın mı, ben sensiz yapamam. Dolaşıp dolaşıp gene sana dönüyorum. Sonu gelmez zevkin gerçekten sonunun olmadığını, bedelinin ağır olduğunu bir kez daha anladım. Ki otuz yedi yıllık tecrübe yetmedi, yetmemiş. Üç hafta oldu. Tam üç haftadır üzerine titriyorum. Koştur koştur işten dönüyorum. Hem de nasıl yorgun bir bilsen. Bir türlü gitmek bilmeyen kış? Diğer yanda yılmadan, aradan dereden sıyrılıp ‘’ cööö’’ diyen bahar. Çarptı mı, çarpacak mı belli değil. Anlayacağın depresif halimle bahar çarpmışlığım içimde bir kavga ki sorma gitsin. İşte bu haller içindeyken, işten dönmüş yorgunken, sofra kurulmuş beni bekliyorken ben ne yapıyorum? Üzerimi değiştirip geliyorum yanına. İlk yirmi beş dakika her şey yolunda gibi. Sonra soluk aldığım yer, yer değiştirmeye başlıyor, dilim dışarı çıkıyor, gözüm zaman göstergesinde kilitleniyor, aklım sofradan yanıma gelemiyor... Peki ya sen ne yapıyorsun?  Sesini yükseltiyorsun. Adeta yüzüme yüzüme ‘’ Seni hain! Dur bu kadar kolay değil. Aylardır yüzüme bakmıyorsun. Ödeteceğim bedelini.’’ diye haykırıyorsun. Aslında dile gelip, söylesen senin için de benim için de daha kolay olacak. Rahatlayacaksın. Bak ben dile geliyor, itiraf ediyorum. Çok pişmanım. Keşke olmasaydı bu ayrılık. Söz vermeye korkuyorum, bir kez daha sözümü tutamamaktan korktuğumdan ötürü. Ama şunun sözünü veriyorum. Bir daha üzerine katlanan çamaşırların koymayacağım. Arada muhakkak yanına gelip halini hatırını soracağım koşu bandım. Ayrıca ben yürürken Oğuz’un sana yapmış olduğu tüm işkenceye, dimdik ayakta kalmak için motorunun son damlasına kadar savaştığın için sana minnettar olduğumu da söylemeden edemeyeceğim. Şu ölümlü dünyada bugün var, yarın yokuz, yetmedi mi bu dargınlık koşu bandı? Hadi yolladığım zeytin dalını kabul et de barışalım. Ne dersin?

ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

Hiç yorum yok: