9 Şubat 2012 Perşembe
DÜNYA MI YANIYOR
Uykusuz geçen bir gecenin sabahından '' Günaydın ''
Sabah işe gitmek için yola çıktığımda neler vardı aklımda yazacak, geceden kalma. Saat kaça kadardı bilmiyorum oturup Okan Bayülgen'in '' Çıplak Kral '' adlı programını izledim. Konuklar çıktıkça azar azar yok oldum, ümitsizliğim umutsuzluk oldu, pustum. İlk konuk Ece Temelkuran’dı. O anlattıkça; - Bu ülkede ne olacak halimiz? O bile bu kadar yalnız, umutsuz kaldıysa biz ne olacağız? Daha ne kadar susup izleyeceğiz? Konuşan, konuşacakların hepsi ya öldü (?), ya hapiste, ya vazgeçti, ya da herkes umudunu yitirdi. İsyanımın kelimeleri Neyzen’in mısralarında ( NEYZEN )…
Ece Temelkuran’ın ardından Emrah Karaca ( Cem Karaca’nın oğlu ) ve Cahit Berkay konuşmaya başladılar. Ekranda Cem Karaca, Barış Manço beraber şarkı söylüyorlar. Ben ekran karşısında biraz daha sahipsiz! Kim kaldı yahu kim? Ve facebook durum raporuma yazdım ki:
'' "Kral çıplak" diyebilecek kadar cesur insanların yaşadığı bir ülke hayal ediyorum. Daha doğrusu, söyledikten sonra özgür olabilecekleri bir ülke.’’ Hemen arkasından yıllardır hep böyle mücadelelerin içinde olduğunu bildiğim Şule Abla yazdı ki:
‘’ İnsanların artık canından endişe duyduğu bir ülke de yaşıyor olmak ve ''kral çıplak ‘’ diyememek insanın canını çok yakıyor! Keşke siz bu günleri yaşamasaydınız. Sizlere bu günleri yaşatmamak için inan ki çok çabalar harcadık… Hala da harcamaktayız ama bazen yolun sonuna geldiğimizi düşünüyorum… Ve bunu kendime bile itiraf etmekten korkuyorum.’’
Demek yalnız değiliz ama neredeyiz. Nasıl bu kadar uyuşturulduk? Hafızamızı kaybettik, çaldılar? Nasıl bu kadar ayrı düştük, düşürüldük? Çok soru olduğunun farkındayım. Çok yakın zaman önce, yaşanan değişikliğin farkına acı bir şekilde tanık olunca daha doğrusu hep karşısında olduğum, dâhili olmamak için kendimce çok mücadele verdiğim şey hakkında yargılanınca böyle oldum. Gerçekten birbirimize baktığımızda neler görüyoruz bilemiyorum. Kimseye bakmamak mı çözüm? Bakın yeni bir soru daha.
İşte böyle; uykudan önce depreşen, uykudan sonra hala benimle olan birçok soruyla yaşıyorum. Derken iş yerime gidip oraların kayak yapılabilinecek hale gelmiş olduğunu gördükten sonra arabadan inmeden tekrar yola koyulup geri dönüyordum, radyoda yukarıdaki parça çalmaya başladı. - Sözler ne alaka – diyenleriniz çıkabilir. Ama kimin umurunda arkadaşım. Melodiyle beraber sorular dinlenmeye çekildiler. Oh be! Böyle yaşanmaz arkadaşım. Valla en azından ben yaşayamam. Kafayı zaten zor yettirtiyorum. Bir zaman önce blog arkadaşım EBRU başka bir blog da yazılan yazıya yorum yapmıştı. Net hatırlamıyorum ama konu da ciddi bir şeydi galiba. Yazmış yazmış sonunda da ‘’ Tamam da akşam ne pişireceğiz sen onu söyle.’’ Diye sormuştu yazıyı yazan arkadaşa. Bu kadar dalınca soru işaretlerine aklıma hep bu geliyor. Günlük gerçekleri düşünmek çoğu zaman rahatlatıcı oluyor.
Ben de müzik eşliğinde semtime geldim. Arabayı pastanenin önünde park ettim. Bilgisayarımı çantama koydum. Masanın birisine oturdum. Söyledim bir duble sade kahve. Taktım kulaklıkları. Gelen – giden, yiyen – içen, konuşan – susan… Dünyamı yanıyor? Yansın be… Ne haliniz varsa görün. Bugünlük ben de ne halim varsa göreyim. Hadi benden bu kadar. Sevgiyle...
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
özgür iyi halin varsa onu gör, fikirlerinde çokkkkkk haklısın insanlar''kral çıplak''değil ''kral'' demeye korkar oldular.
Sağol Betül, hepimiz iyi haller görelim. En önemlisi çocuklarımız iyi günler görsünler. Sevgiyle tatlım.
Yorum Gönder