Cuma akşamı saat 21.00; ev ahalisi kontrol altına alınmış, hepsi güvenle odalarına çekilmişler. Gelişini sabırsızlıkla beklediğim günlerin ardından kardeşim Özlem'in kapıdan girişini bekliyorum. Tabii vakit nakittir diyerek beklediği süreyi değerlendirme derdinde mutfak masasında oturmuş oje süren Özgür, onun buralara kadar gelmişken Belgin'de mola verme ihtimalini unutmuş. Neyse uzatmayayım; Özlem'in bizim kapıdan girişiyle açılan şişe (ler) den sonra içtiklerimiz gibi olan sade kahvelerimizin sonuncusunu bu sabah içtik. Her şeyin olduğu gibi bu güzel haftasonu birlikteliğimizin de sonu geldi ve evlerine döndüler.
Onlar kapıdan çıkar çıkmaz başladı ''pazar rutinleri ''. Sizde nasıl oluyor bilmiyorum, fakat eğer biz pazar günü evdeysek ben mutfaktan çıkamıyorum. Yaa arkadaşım kahvaltı sofrasını tam topluyorum, her şeyi yerli yerine koyuyorum yukarıdan bir ses '' Anneeee acıktım !'. O bitiyor Oğuz'un yemek vakti, Erdo'nun ( '' Ekmeğimin tereyağı hayatımın nefesi '' ) buzdolabı önü nöbetleri falan bir bakıyorum akşam olmuş ben hala mutfaktayım.
Bugün de kahvaltı faslı falan derken saat 14.30'da; sabah ocağa konulmuş, son olarak unu kavrulup kıvamlandırılmış çorba, dibi sıyrılmak vaziyetiyle yenilip tüketildikten sonra evde bir uyku hali hüküm sürmeye başlamıştı. Ben de fırsattan istifade sessizce yatak odasına sızdım. Uzun zamandır aklımda kendine yer bulabilmiş, beklemekte olan filmi izlemeye koyuldum. Julie & Julia ...
Uzun zaman olmuş bu kadar keyifle film izlemeyeli. Hele ki dün gece izlediğimizle kıyaslayınca. Gerçi onu izlerken de güldük müldük fakat bu gün izlediğimde hissettiğim, daha doğrusu istediğim orada olabilmekti. Düşünün o kadar istedim ki; filmi yarıda bırakıp mutfağa indim, büyük bir şevkle yemek yapmaya başladım. Önce mantarları tereyağında soteledim. Üzerine jülyen doğradığım sebzeleri (kabak & havuç) ekledim. Ayrı tavada gene tereyağında sotelediğim etlerle birlikte güvece koydum. Üzerlerine bir bardak kadar kırmızı şarap ekleyip bir saatte fırında pişirdim. Öncesin de pişirdiğim '' Arap Dudağı ' adlı ıslak keki saymıyorum. Allahtan keki pişirmişim. Neden mi? Çünkü; sotelenenlerin kokusunu duyanlar '' Ne pişiriyorsun? Çok acıktım.'' diyerek aşağıya indiler. Önlerine keki, demli çayı koyup susturabildim. Neme lazım; yemek biter falan yarın tekrar yemek yapmak zorunda kalırdım. Tamam yemek yapmak istedim ama o kadar değil.
İşte böyle arkadaşlar. Bir pazar gününün daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Hepimize hayırlı, güzel bir haftanın habercisi olsun. Sevgiyle...
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
7 yorum:
hımm kardeş dedin bitirdin öncelikle beni. ben tek kardeşim ve kardeş sevgisine, sohbetlerine hasretim. bu acılı konuyu burda keselim.
maryl streep varsa izlenir fikrim çok da yanlış değil demek ki
ben de senin gibi yemek yapma manyağıyım. her seferinde söz veriyorum kendime: sadece bunu yapıp çıkıcam mutfaktan ama nerdeeee, seviyorum yemek yapmayı, stresimi alıyor ama sonra uzun süre ayakta kalmaktan sırtım korkunç ağrıdığı için yine stres oluyorum.ratatoulle yi mutlaka izle derim, harika bir animasyon.
salınımlara gelice8ümit-bedbahtlık salınımları) biran önce bundan kurtulmamız lazım. acaba hücrelerimiz bu şoklar arasında ne hale geliyor:D
Sırt ağrısı ben de var. İşin kötü yanı asla oturarak bir iş yapamıyor olmam. Hani oturduğum yerde dolma doldurayım, börek sarayım durumu yok.
Önerdiğin filme gelince kaç kez izlediğimi saymadım. Dediğin gibi çok başarılı. Yemek yapmakla ilgili tek sorunum(uz) kilo alma korkusu. Erdo uyarılara başladı bile '' Yeter pişirme'' diye. Çünkü; ne zaman düzenli yemek yapmaya başlasan kilo alıyor. Ama evin ufaklığı Oğuz(5) feci zevk alıyor bu işten ki Ratatoulle'nin etkileri olabilir, ben de aynı zevki aldığım için önlükleri giyip oğlanın taburesini tezgahın önüne yerleştirdikten sonra başlıyoruz kavga dövüş pişirmeye. Sanırım bu durumdan en çok memnun olanlar Oğuz'dan sonra, sitede ki güvenlik elemanları ve benim çalışanlarım. Çünkü; pişirdiklerimin büyük bölümünü onlar tüketiyorlar.
Salınımlar: Benim bu iniş çıkışlarla başa çıkmakta ki en büyük yardımcım ''Blog yazarları '' oluyor. Takip ettiklerimin çoğuyla aynı şeyleri yaşıyor olmak rahatlatıyor, endişelerimi azaltıyor zaman zaman da olsa. Hele senin şu anlık ''Heyyyt dağılın, ne haliniz varsa görün ve benden uzak durun'' hallerin var ya en çok onları okumak iyi geliyor. Kendi iç sesimin dışa vuruşunu duyuyorum çoğu zaman çünkü. Vay be bir yazışasım varmış ki sorma gitsin. Hale bak. Hadi ben kaçtım.
Hoşça ve sevgiyle kal Guguk Kuşu...
ah özgür, yoksa boğa burcu musun?
Oğlak burcuna mensubum tatlım hem de en koyusundan.
aa en iyi anlaştığım burç diğeri de başak, ben de boğayım efendim, belli oluyor mu?
Olsa da olmasa da kabulüm valla. Bugüne kadar ne burçlar geldi geçti be Guguk Kuşu. Yıldızları, zamanı gerçek hayattta tutturabilmiş olman benim için önemli olan. Gösteren o ki senin ve benim ki sanal ortamda olsa da tutuyor. Bu sebeple; hayatıma hoşgeldin!
:D
Yorum Gönder