16 Ocak 2012 Pazartesi

KIZ ÇOCUKLARI VE BEYAZ ATLI PRENSLERİ


 


Hayatımız çocukken dinlediğimiz masallarda ki ‘’ Beyaz Atlı Prensleri ‘’ aramakla geçiyor. Genç kızken hayallerimizin erkeği olan bu prensler evlenip çoluk çocuğa karışınca oluyor ‘’ Rüyalarımın Beyaz Atlı Prensi ‘’ Neden mi? Anlatayım:


Farklı iki aileyle şekillenmiş iki ayrı geçmiş, iki ayrı karakter yanımıza hayallerimizi de alıp çıkıyoruz bir yolculuğa. Ki hayaller ortak bir paydada buluşmuyorsa vay halimize. Neyse işte tanımı, amacı kişilere göre değişkenlik gösteren bu yolculuk karşılıklı atılan imzalarla kanun güvencesi altına alınıyor. Adı ‘’ Evlilik ‘’  açılımı ise kısaca kadın ve erkeğin kanun güvencesi altında rahatça sevişebileceği bir kurum oluverir. Buraya kadar prenslik devam eder. Sonra kirlide biriken donlar, çoraplar, gömlekler… Gidilmesi gereken anneler, kayınvalideler… Aaaa bu da nereden çıktı? Prensin atından inip beni kucaklaması gerekiyordu demeye kalmadan prens attan düşer, kel görünür.


Bilmeyiz çünkü bizler kız çocukları olarak masallarda ki prensleri düşlediğimiz vakitte bizim prens adayları önce pipi sonra misket sonra da araba yarışı yapıyorlardır. Anneleri erkek çocuklarının egolarını bir balon gibi şişirir ve o balon bizim elimizde patlar. Aşk sarhoşluğundan, sarhoş olduğumuz bir gecenin sonunda acı kahve içmişçesine birden ayılıveririz elimizde kirlilerle.


Beni sakın yanlış anlamayın evliliğe karşı, erkek düşmanı falan değilim. Yalnızca diyorum ki kız çocuklarımıza masallar anlatırken bu topraklarda büyüyen erkek çocuklarının hamurlarına katılanlardan da az buçuk haber verelim. Çünkü bizimkiler ‘’ Pazardan aldım bir tane eve geldim gene bir tane ‘’ farklı olan bir şey yok. İmzayı attıktan sonra dallarında nar taneleri, inciler bitmiyor bu adamların.


Son yıllarda ‘’ Evliliğinde aradığını bulamadı.’’ Laflarını çokça duyunca aklıma geldi. Beklenti nasıl yüksek demek ki… Ne bekliyordun ki kızım demezler mi? Seni alıp masallar diyarına götüreceğini mi? Ayrıca eminim o masal diyarlarına gittiğini zanneden prenseslerin bile işi kolay değildir.


Özet; kaportalar birbirlerinden farklı olsa da mal hepsinde aynı. Genç kızlar kulaklarını açıp masalları dinleyeceklerine gözlerini açıp annelerinin o kaportanın altından çıkanı nasıl idare ettiğini izlesinler bence. Balatayı tamamen sıyırmış olanlarla yaşamak zorundayız anlamına falan gelmiyor bu kesinlikle. Ayy neyse toparlayamayacağım galiba ve yazı nefret ettiğim ders verme amaçlı olanlar yönüne doğru gidiyor. Bu sebeple burada kesiyorum. Huzurlarınızdan ayrılırken bir özlü sözü de sizlerle paylaşmak istiyorum:


Aşk karşındakinin bulunmaz Hint kumaşı mı hıyar mı olduğunu anlamak arasında gecen zaman ( MIŞ ).


ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL

4 yorum:

elif dedi ki...

Cok guzel olmus canim,ama ben yinede erkeklerede cok fazla haksizlik yapmak istemiyorum,onlarin da hayattan beklentilerinin olacagini dusunursek zaman zaman onlarinda hayallerinin prensesinde duvara tosladiklari oluyordur diye dusunuyorum..

ouzelf dedi ki...

Bu bakış açımın sebebi belki de erkekleri masallarda ki prenslerle özdeşleştiren biri değil; evli olup bekar gibi yaşamak isteyen, eskimiş 50'liği bozdurup iki 25'lik almak isteyen ya da aşçı - hizmetçi - hemşire - sex bombası - güzellik kraliçesi karışımı eşler isteyenler olarak görüyor olmamdan kaynaklıdır. Ama duvara toslamış prensler görmüyorda değilim. Orana vurunca ya da çıkış - kaçış - toplumca algılanışlarını görünce pek küçük bir yüzdeymiş gibi geliyor. Bütün bunların yanında senin gibi '' herşey '' olan bir kadın için sorun edilecek bir şeyde yok be şekerim. Çok öpüyorum.

betül dedi ki...

ben de hep ataerkil düzenin yanlışlığına inanıyorum.Sınırları bukadar kısıtlı olan cinsiyetin liderlik taslama çabasıda beni bezdiriyor

ouzelf dedi ki...

Valla ben yapabileceğim tek şeyi yapıp kendi evimizde demokratik bir düzen uygulamaya çalışıyorum. Çünkü; toplumda henüz yere çöp atan insanlarla bile mücadelemiz devam ediyorken ata ya da ana erkilliklerini değiştirebilmek imkansız gözüküyor. Hepimize kolay gelsin tatlım. Sevgiler...