Sabah yapmam gereken ilk iş; evdekileri hemen organize etmeliydim. Etmeliydim ki, aklım kimsede kalmasın. Oğuz, Erdo ile beraber tiyatroya yollandılar. Elf desen, hatun her daim programlı. Kahvaltıyı es geçip çabuk tarafından bir duş veeee Belgin’in evinin kapısındayım. Bizimle beraber gelebilmek için gözyaşı döken Deniz’de (Belgin’in kızı) sarkıtmış olduğu dudaklarıyla binince arabaya, ben tamamdım. Bizi görseniz pür telaş, neşe. Hava soğukmuş, yağmur varmış vız gelir.
Nihayet Beylikdüzü Tüyap'ın giriş kapısındaydık. Salona girdik. Ve kokladık. İçimize çektik kitap kokusunu. Oyuncakçı dükkanına girmiş birer çocuk oluverdik.
Benim gözüm bir yandan saatte. Söz verdim ya o saatte orada olmalı, heyecanını paylaşmalıyım. Daha hiç yüz yüze gelmemiş olmamız bunu engelleyemiyor. En azından benim için öyle. Kim mi? Fatma Burçak. ( http://fatmaburchak.blogspot.com/ ).Yeni kitabıyla orada olacaktı. Standın önüne geldiğimde, kalabalıktan fazla sohbet edememiş olsak ta nihayet tanıştık. Kitabına yolculuğunda başarılar dileyerek ayrıldık. Bu arada kitabının adı ‘’Her Şey İçinde Saklı ‘’
Daha sonra imza günü olan yazarların bir çoğunun stantlarına da uğradık. Oğuz’a aldığımız kitapları imzalattık. Çocuk kitapları konusunda müthiş geniş bu yıl ki fuar. Daha önceki yıllarda bu kadar yer verilmiyordu. Çok sevindirici. Everest Yayınlarının düzenlediği ve altıncısı düzenlenen ‘’En iyi roman ‘’ ödül törenine katıldık. Belgin’le benim ağızlar kulaklarda. Tabi hemen aşağıya inip genç yazarın kitabını almayı ihmal etmedik.( Serhan Ergin ''Yürek Tutsağı'') Hıfzı Topuz kitaplarını imzalarken karşısına dikilip uzun uzun izledik. İskender Pala için uzanan imza kuyruğun sonunu bulamadan vazgeçtik.
Kahve! Arkadaşımın eski patronu ve çok yakını olan Everest Yayınlarının sahibiyle içtik kahvelerimizi. Keyifli sohbeti eşliğinde. Çıktığımızda hepimizin aklında tek şey vardı: bir an önce eve gidip, kitapları inceleyebilmek. Öylede yaptık. Yaydım hepsini yazı masamın üzerine, aldım elime kahvemi, evde ki yalnız saatlerim son bulana kadar keyif yaptım. Pazar akşam saatlerinde aldığım bir habere kadar her şey yolundaydı.
Bloglara göz atmak için bilgisayar ekranını açtığımda, Kara Kalem’in bloğunda gördüğüm vefat haberini okuyunca donup kaldım. Blog yazarı Ahmet’in vefat haberiydi. Arkadaşları yayınlamışlar. 12 Eylül tarihinde paylaşmıştım sizlerle Ahmet’in kitabını. (http://ozgurtamsen.wordpress.com/2011/09/12/kayboldum/ ) Ölümünden birkaç gün önce kitabının satış rakamlarını paylaşmış ve kırgın olmadığını yazmıştı.( kapitalist düzenin kuralı: imaj, reklam her şeydir.) Hakkında yazmış olduğum yazıyı okumuşsanız içinde neler olduğunu, popüler kitapçıların reyonlarını süsleyen, içleri bomboş, popüler kitaplardan çok üstün olduğunu az çok biliyorsunuzdur. Kaybetmiş olduğu eşinin gökyüzünde bir yıldız olduğunu ve kızıyla Ahmet’i her zaman izliyor olduğuna inanırdı. 10 Kasım sabahı; düzenle kavgalı, insanlarla barışık dopdolu ama yorgun kalbi dayanamadı. Artık kaymasından korktuğumuz diğer kaybettiklerimiz gibi o da gökyüzünde bir yıldız. Buradan sizin nezdinizde bir selam yollamak istedim Ahmet’e.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL
2 yorum:
Merhaba,
Sizi karşımda görmek heyecan vericiydi gerçekten. Biliyor musunuz, siz gittikten sonra bir fotoğraf çektirmemiş olmamıza hayıflandım. Neyse, bir dahaki sefer inşallah. Sanırım bundan sonra görüşmek için sebebimiz ve fırsatımız olacak. Bu arada pazar günü Galapera'da Sadık Yemni söyleşisi var. Önemli öykücülerimizdendir. Ben, bir aksilik olmazsa orada olacağım. Gelir misiniz? Önceden buluşup bir küçük kahve sohbeti de yapabiliriz.
Sevgiyle...
Fotoğraf çektirmemiş olmamız konusunda pişmanlığımız ortak. Bir sonra ki imza gününe inşallah. Teklifiniz için ayrıca teşekkür ediyorum. Size mesaj yollayacağım. Sevgiler...
Yorum Gönder