18 Kasım 2011 Cuma

Sen olmasan evren bir parça eksik olurdu

Hayatın tadını çıkartmayı unuttuk. Çocukluktan beri bize verilen hedefleri başarmaya çalışıyoruz. Kendi yeteneklerimizi, kendi keskin olduğumuz yanları ortaya çıkarmak yerine, sanki her konuda mükemmel olmak zorundaymışız gibi yarışıp duruyoruz. Yarıştıkça karşılaştırıyoruz, karşılaştırdıkça da kendimizi eksik hissedip mutsuz oluyoruz.


Osho diyor ki: Bir ot parçasına da, en büyük yıldız kadar ihtiyaç duyulur. Ot parçası olmadan, Tanrı, olduğundan eksik olacaktır. Guguk kuşunun sesine de herhangi bir Buda kadar ihtiyaç duyulur. Guguk kuşu yoksa dünya daha eksik, daha fakir olacaktır.


Biz her halimizle yeterliyiz, her halimizle güzeliz. Ancak bize öğretilen çok fazla "meli" "malı" var. Başarılı olmalısın, güzel olmalısın gibi. Bunları fark edip temizlemedikçe başkalarının talep ettiği hayatları yaşıyoruz. Onların belirlediği güzelliğe, başarıya göre davranmak durumunda kalıyoruz. Sonuçta kendi ihtiyaçlarımızı doyuramadığımız için aç kalıyoruz.


Çok azımız uyanıp da "Acaba ben ne istiyorum?" diye soruyor. İçindeki anne babayı susturamayanlar, kendi hayatlarını değil onların beklediği hayatları yaşıyorlar. Bu öyle bir ikilem ki kendi istediği hayatı da seçse, anne babasının istediği hayatı da seçse hep suçluluk duyuyor. Yapmamız gereken tek şey o kafamızdaki anne baba sesini kısıp kendi ihtiyaçlarımızı dinlemeye başlamak.


Kendimizle iletişim kurmayı bilmediğimiz için başkaları ile de bilmiyoruz. İfade edilmeyen her kızgınlık, her suçluluk bizi şişirmeye devam ediyor. İhtiyaçlarımızı söylemeyi bilmediğimiz için aç kalmaya devam ediyoruz. Aç kalınca; hayattan alamadığımız tadı çikolatadan, alışverişten almaya çalışıyoruz.


Karşılaştırma sadece başkaları ile değil. Kendimizi de kendimizle karşılaştırıp duruyoruz. Dünkü halimizi beğenmiyoruz. Aldığımız kararları beğenmiyoruz. Halbuki o zaman da bildiğimizin en iyisini yapmıştık. Elimizdeki seçeneklerin içinden en iyi ikinciyi seçmemiştik ki? Bunu unutuyoruz. Şimdi olaylara daha geniş açıdan bakıp, farklı değerlendirebildiğimiz için sevinmek yerine buradan da bir suçluluk yaratıyoruz.


Suçluluk duyan insanların bir kısmı bu durumdan kurtulmak isterken bir kısmı da aslında bu durumun sürmesini istiyor. Acı çekmekten zevk alıyorlar. Kendilerini kamçılamayı alışkanlık haline getirmişler. Herhangi bir olayın içinden kendilerini suçlayacak kısmı cımbızla çekip çıkarabiliyorlar. Sonra bir mücevher tasarımcısı gibi özenle üzerinde çalışarak onu daha da süsleyip büyütüyorlar.




  • Herhangi bir olay seç,

  • Bu olayda yanlış ya da eksik bir şey bul,

  • Bulduğunu ben yetersizim, yapamıyorum düşüncesi ile harmanla

  • Ve güzelce kendini suçlamaya başla... (İptal)


Bu 4 adımlık döngünün herhangi bir yerinde kendimizi yakalayabilirsek, kolayca onun dışına da çıkabiliriz.


Ne kadar çok sevildiğimizi kendimize hatırlatalım. Ayna karşısında her bir noktamıza methiyeler düzelim. Kendimize karşı cinsin ağzından bir aşk mektubu, çocuğumuzun ağzından bir sevgi mektubu yazalım. Bol bol elimizdekilere şükredelim.


Biz olmasaydık evren bir parça eksik olurdu... Biz her zaman seviliyoruz. Her halimizle, daima mükemmeliz.


YAŞAM KOÇU


HAKAN ARABACIOĞLU

3 yorum:

Belgin Aydın dedi ki...

Okurken düşündüm, yüzümde kocaman gülümseme, kahvemi lüpletip, hayal kuruyorum. Ben okudum; ne kadar yetersizim, dedim. Özlem okusa; evet daima mükemmelim, ben yoksam herşey yarım derdi. Banu; offf saçma, herşeyi yaptım, olmadı, diye düşünürdü. Selo; bu Romalılar kafayı yemiş, der, Annem; yeni mi aydınız, sevmekten başka yol yok derdi, Berk; arkadaşlarını değiştirmeli teyzem :) der, Hülya; çok yoruldum, yapamadım der, babam; adım Hıdır, elimden gelen budur, cevabını yapıştırırdı. Farklılıkların ne kadar özel ve itici bir güç olduğu tartışılamaz. Düşünce ve eylemler aynı olsaydı, ne kalırdı geriye. Farklarımızla, anlayışsızlığımızla, kendimizi özel sanışımızla, giden ömrün ardında kabullenişimizle, eksikliklerimizle, ben tümümüzü çok seviyorum. Gülüyor ve zaaflarımla dört nala devam ediyorum...

ouzelf dedi ki...

Valla ben nelerleyim, hangi duygularlayım tam kestiremiyorum. Ama dört nala koştuğun yerde olduğumdan eminim.

belgin gürdereoğlu aydın dedi ki...

Hep dediğimiz gibi, durmayalım düşeriz. Seni seviyorum...