Testosteron: Erkeklerde, testislerde ve böbreküstü bezlerde; kadınlarda yumurtalıklarda kolesterolden üretilen bir hormon. Ses kalınlaşmasına, vücut ve yüz kıllarında artışa neden olarak erkeksi özelliklerin kazanılmasına sebep olur. Protein metabolizmasını hızlandırarak kırmızı kan hücrelerinin ve kas miktarının artmasına, yaralanmalar sırasında vücudun kendisini yenilemesine ve vücuttaki yağların yakılmasına yardımcı olur. Erkeklerde, bu hormon ergenlik dönemi ve 20’li yaşların başlarına kadar oldukça yoğun bir şekilde salgılanır. 50’li ve 60’lı yaşlardan sonra ise etkisini kaybederek gittikçe azalır. Ayrıca erkeklerdeki bu hormonun miktarı, kadınlardan yaklaşık 30 kat fazladır.* ( *oyunun tanıtım kitapçığından )
Görüldüğü üzere yaşdönümlerinde davranışlarda oluşan değişiklikler bile bu testosteron oranıyla açıklanabiliyor(muş). Cumartesi akşamı bir kez daha ‘’Oyun Atölyesi ‘’ ndeydik. ‘’Testosteron’’ adlı oyunu izlemek için. Öncesinde Rakı & Balık adlı mekânda kurulan uzun masadaki keyifli sohbeti, sonrasında Moda’da yenen dondurmaları falan yazmayacağım. Diyette ve spor yapıyor olduğumu afişe ettikten sonra utanıyorum artık. Bu defa ‘’ HİÇ EKMEK YEMEDİK ’’ de diyemiyorum, rakıdan dolayı.
Oyunun ilk bölümünde pek bir şey anlayamadım, kendimi veremedim. ‘’Bu ne yahu? Yuh! Kadınlar bu kadar da değiliz.’’ soruları kafamda dolaşıp durdu. Durum böyle olunca da güleyim mi, kızayım mı arada gidip geldim. İnanın bir ara sahneye atlayıp ‘’ Yeterin len! Ne istiyorsunuz biz kadınlardan.’’ diye haykıracak kadar dellendiğim bile oldu. Ama ikinci bölüm, işte ikinci bölümde anlaşıldı ki; kadınlar gerçekten dünyayı idare edebilecek güçteler. Neden mi? Erkeklerin hayatlarında ki her şeye anlam katan tek şey ‘’Kadınlar’’, tek amaçları kadınlarla birlikte olabilmek. Oyuna adını veren testosteron hormonu var var, yoksa ayvayı yediler. Bütün hayat iki şey arasındaki kısa mesafede geçiyor. Yaptıkları - yapmadıkları, yapabilip - yapamadıkları her şey bu hormona bağlı, yaradışsal.
'' Kocam beni anlayamıyor. - Benimle yeterince ilgilenmiyor. - Beni aldattı. - Canı çekip, keyfi geldiğinde benimle ilgileniyor. - İşi bitince sırtını dönüp yatıyor. '' gibi soru, sorunları olan kadınlar hepsinin cevaplarını almış olarak ayrılıyorlar salondan. İşte cevap: '' Onların bir suçu yok. Hepsi TESTOSTERON yüzünden.'' Erkekler dürtülerinin egemenliğinde hareket ediyorlar. Sahnede birbirlerine kafa göz giren, ana avrat düz giden ( üstüne üstlük bunları çok doğalmışçasına yapan ), sarmaş dolaş olup ağlayan, kadınlarla davasını çözememiş farklı yaş ve farklı statüdeki adamları izledik, yeryüzünde yaşayan tüm erkeklerin yansıması olarak.
Ve sahnede olmamalarına rağmen, asıl kadınları izledik hem de başrolde. Erkekleri görünür kılan kadınlar. Yaratılmamış oldukları düşünüldüğünde, erkeklerin yaşamsal tüm amaçlarının ortadan kalkacağı kadınlar. Bir futbolcu düşünün ki: Oynuyor karşı takımı yenebilmek için. Karşı takımı yeniyor para kazanabilmek için. Para kazanıyor mal mülk alabilmek için. Malı mülkü alıyor karıya kıza hava atabilmek için. Testosteron hormonu salgılıyor, kanı pompalayabilmek için. Yemek, içmek, çalışmak, kazanmak, kıskanmak, döllenmek vb. hepsini kadınlarla ilişkili. Yolun sonunda hep bir kadın var.
Amanın işte böyle… Bizde bu muhabbet epey gider. Hallerimiz nice olur ? Bilemem. Ama buna da bir kılıf bulduk ya, bir taraflarımız göğe erdi.
Efendim, hepinize sevgi saygı Özgür’den. Bol hormonlu haftalar diliyorum.
NOT: Performanslar müthişti. Özellikle genç oyuncular… Müzik deseniz; tüm izleyenler son bölümdeki melodi dillerimizde çıktık salondan. Beni tek rahatsız eden tüm oyun boyunca oyuncuların oralarına buralarına bulaşmış olan kan görüntüsü oldu.
ÖZGÜR TAMŞEN YÜCEDAL